30 Nisan 2013 Salı

4. Peron

Bugün ağbimden (ağabey yazmak ne kadar zor geliyor) inciler var.

Dün konuşuyorduk. Dedim ki: "Bugün 4. perondan bindim trene". "Ne var ki bunda" dedi. "Garda sadece 3 peron var" dedim. "Ne yaptın, duvarın içinden mi geçtin? Hogwarts trenine mi bindin yoksa" dedi. Valla biz gülmekten öldük ama galiba orada olup konuşmayı bilfiil duymak lazım, böyle anlatınca komik olmuyor (ya da kocam komik bulmadı en azından)

:)

29 Nisan 2013 Pazartesi

Pazartesi şarkısı - 48

Nihayet bu haftasonu yazlık-kışlık ayrımını yapabildim. Şimdiye kadar ne zaman niyetlensem hava soğumuştu, kaldıracağım kazakları giymek zorunda kalmıştım. Ama bu sefer bahar ve hemen akabinde yaz gerçekten de geliyor galiba.

Cumartesi günü giysilerle uğraştım, pazar günü de ayakkabılarla. Vay canına, ne çok giysisi varmış diye düşünmeyin, çocukların uyuduğu zamanlara denk getirmeye çalıştığım için 2 gün sürdü toplamda. Yazlık giysilerimi "giyilecekler", "giyilmesi umulanlar" ve "bu yıl da muhtemelen giyilmeyecekler" diye ayırdım, seneye bakalım nasıl olacak bu sınıflandırma.

Baharlık-yazlık ayakkabı kutularımı çıkardım, sildim, içlerine kışlık ayakkabı doldurdum. Ama öncesinde hepsini elden geçirip güzelce boyadım. Kış gelmesini pırıl pırıl bekleyecekler, şimdi ve yazın giyileceklerin de façası düzeldi bu arada.

Ah keşke çok büyük bir evim olsaydı da bir odasını tamamen giysi dolabı yapsaydım, yazlıklar da kışlıklar da orada beni bekleselerdi, sadece yıkayıp ütüleyip kaldırsaydım raflara, askılara, ne güzel olurdu. Neyse, daha kendi evimiz bile yokken giysi odalısını istemek ne kadar gerçekçi acaba :)

Bu haftaki şarkımız gelmek üzere olan yaza ait olsun dedim ve aklıma ilk gelen şarkı bu oldu. Bir ara bir deodorant reklamının da müziğiydi belki hatırlayan olur.

Joe Cocker (Unchain My Heart ile tanıyıp sevdiğimiz adam, benim Tom Jones'dan sandığım bu şarkı da onunmuş meğerse) -  Summer in the City


26 Nisan 2013 Cuma

Kedi evi ve bir kez daha

Çocukların uykularının dün gece sapmasından sonra bugün de mi aynı şey olacak diye korkuyordum. Neyse ki 4 gibi uyansalar da mamalarını alıp anne yatakta içtikten sonra kıvrılıp uyudular. Bir ara "anne yatak" durumumuzu da yazayım aslında, elimde hazır fotoğraflar da var ne de olsa ama ne yok? Vakit :)

Saat 6:45 gibi baktım hala uyuyorlar, annem de kalktı, erken çıkayım bari dedim. Çünkü tecrübeyle sabittir, 6:55, 7:00 veya 07:05 gibi oğlum mutlaka uyanıp anne gitme diye ağlamaya başlar. Sabah beni görünce ayrılmamız güç oluyor ama yoksam, terliklerim kenarda duruyorsa "aa, anne gitmiş" diyerek fazla umursamıyorlar yokluğumu. Ben de fırsat bu fırsat diyerek fırladım. Otobüsümün gelmesine yarım saat olunca yürü be kim tutar seni dedim. Ayağımda zaten Reebok easy tone'larım vardı, böyle bir fırsat kolluyormuşum demek ki.

Yolda daha önce görmediğim bir şeyin önünden geçtim, sizin için de foto çektim.


Harika birşey değil mi? Odunpazarı Belediyesi koymuş. Keşke bir de hayvanlar için otomatik su makinelerinden koysalar, o da olur belki. Olmazsa bir dilekçe yazayım belediyeye.

Bu arada sağdaki Lilyslim ticker'ı son kez değiştirdim. Bu sefer vallahi de billahi de kesin kararlıyım. Merdiven çıkarken nefes nefese kalıp, çok yüküm olmamasına rağmen takatim kesilince ve sol dizim de sızlamaya başlayınca ne oluyor böyle dedim ve hamilelik dönemim hariç olmak üzere maksimum kiloma çıkmış olduğumu fazla da şaşırmayarak görmüş oldum. Ne şaşıracağım, herşey ortada zaten, ev hala giyemediğim bir sürü kıyafetle dolu. Ama bu sefer çok pis kararlıyım. Hayatımdan nişasta ve şekeri mümkün mertebe çıkarıp yağlarımı yakmaya karar verdim. Ah bir de su içebilsem. Eğer yapabilirsem biraz da yürüyüş yapmaya çalışacağım, olmadı evde biraz hareket yapmak için vakit bulmaya çalışmalıyım. Bu sefer olacak çünkü istiyorum. İşte işin sırrı da bu: İSTEMEK

:)


25 Nisan 2013 Perşembe

Kabus? - Anne gitme

Az önce uyandık, kocam hariç hepimiz salonda Luli Tv izliyoruz. Çocuklarımda bir sensör olduğundan şüpheleniyorum çünkü kaçta evden çıkarsam çıkayım öncesinde mutlaka uyanıp beni gitmeden yakalıyorlar. 6, 7 hiç farketmiyor, kaçta çıkacağımı mutlaka biliyorlar. Bu aralar da sabaha karşı uyanıp oturmalar başladı nedense. Es kaza kaçırırım korkusuyla herhalde nöbet tutuyor sıpalar resmen.

Ama dün gece ve bugün resmen içim parçalandı. Dün gece çocukların odasında yerde yatıyordum, bu saatlerde oğlum uykusunda konuşup anne gitme dedi, hemen yanına gidip sakinleştirdim. Bugün ise kızım anne gitme diye ağlayarak uyandı, sonrasında da ne istediğini bilmez halde mama, kucak, yastık diye isteklerini sıraladı. Çalışan annenin çocuklarının kabusu da böyle oluyor anlaşılan. Yavrularım benim, keşke sizi de işe götürebilsem arada sırada ama ikiz olunca ve şehirler arası yol yapmak gerekince mümkün değil :(

Aslında bir gün yapmalı belki de, böylece çocuklar anneleri nereye gidiyor görürler de evden çıkarken fazla ağlamazlar. Hayal kurdum galiba :)  

24 Nisan 2013 Çarşamba

Pazartesi şarkısı - 47

Pelin ve sevgili düdüğün istek şarkısını yine gecikmeli olarak girebiliyorum kusura bakmayın.

Madonna'dan geliyor Like a prayer.

Yazılacaklar ve eklenecek fotolar çok birikti hatta artık unutmaya başladım ama az kaldı, şu dönem bir bitsin, komple geliyorum :)


16 Nisan 2013 Salı

Pazartesi şarkısı - 46 - Yavrularımın seçimi

Bu haftaki pazartesi şarkımız Psy'ın yeni şarkısı. Haftasonu bir konserle tanıtacaktı, tanıtmış, fena da olmamış. Gangnam Style'ı az çok andıran, klibinde ondan tiplere de yer veren bir şarkı. Müziği akılda kalıcı sayılır, idare eder işte. Gangnamdan sonra o derece etkili bir şarkı çıkarmak başlı başına bir stres kaynağı olsa gerek. Önceki gibi fenomen olur mu olmaz mı bilemem ama bizim evde hemen arandı, bulundu ve izlendi. Yavrularım sayesinde adamın internette bulunan her şarkısını dinledik ayrıca. Eski albümlerinde de güzel şeyler var, bence çok da iyi bir şovmen. Bir konserinde Beyonce'nin Single Lady şarkısında dans ediyor mesela, biz bayıldık. Onun da ikizleri olduğunu öğrenince daha yakın hissediyorum kendimi adama nedense. Zaten Korelileri severiz ezelden beri, onlar da bizi. Ankara'daki Kore Anıtı bizim fakülteye çok yakındır, önünde sürekli turist otobüsleri görürüm. Bir sürü Koreli inip gururla fotoğraf çektirir.

Sonuç olarak adamı seviyoruz. Güneş gözlüğü takınca "babam gamgam oldu, annem gamgam oldu" diye ortalarda dolanan veya benim yıllar önce Japonya'dan aldığım ve üzerinde sumo güreşçilerinin olduğu bir tişörtü giydiğimde "ben gamgamı çok sevdim" diyerek tişörtü öpüp sarılan iki meleğim var evde. Yani Psy daha çok ekmek yer bizden.

Klibi bulmaya çalışacağım, olmazsa konser kaydını izleriz. Konser de ufak bir şey değil, adam koskoca bir stadyumu doldurmuş helal olsun.

Psy - Gentleman


12 Nisan 2013 Cuma

Hep aynı ve gecikmeli Pazartesi şarkısı - 45

Yine yokum bu aralar. Beni sorarsanız vereceğim cevap: "Hep Aynı".

Yine feci yoğunum. Bekleyen işler bitmediği gibi önüne geçmesi gereken angaryalar çıkıp duruyor. Angarya işlerin kötü tarafı ise virüs gibi çoğalmaları. Birini savuştururken diğeri karşıma çıkıveriyor, sürekli sayıları artıyor, artık başa çıkamıyorum. Sınavlar da başlayınca okunacak yüzlerce kağıt birikti ayrıca. Mecazi anlamda kullanmıyorum, gerçekten de yüzlerce kağıt birikti. Sorumlusu olduğum derste kayıtlı 172 kişi var, Kıbrıs'ta 100'ün biraz üzerinde, diğer 2 dersimde de 180 küsür kişi. 172x14 soru, 100 x 11 soru, bir de diğer iki dersten gelecek sorular derken ne yapacağım inanın bilmiyorum ki kağıt okumak diğer işlerin yanında en basiti.

Kilo durumu deseniz hep aynı. 1-2 gün dikkat edip sonrasında türlü bahanelerle hedefimden ayrılıp başka yönlere sapıyorum.

Geceleri 3-4 saat uykuyla vücudu döndürmeye çalışıyorum, bir  yerde isyan bayrağını çekecek ama haydi hayırlısı.

Yazacak çok şeyim var ama bloga giremiyorum. Millet ne yapmış diye de bakamıyorum Borç para aldığınız bir kişiden ödeyene kadar kaçmanız gibi, yazı yazana kadar sizleri okumaya yüzüm yok resmen.

Sonuç olarak beni sorarsanız bu aralar alacağınız cevap hep aynı :(

Gecikmeli pazartesi şarkısı olarak Youtube arama kutucuğuna "Always the same" yazdım. Karşıma çıkanlardan birini seçtim. Marc Collins'denmiş, bakalım nasıl bir şeymiş.





1 Nisan 2013 Pazartesi

Pazartesi şarkısı - 44

Valla bugün aklımda hiç şarkı falan yok. Gece yine çok az uyudum, sonra da sabahın köründe trene binip 9'da sınava yetiştim, sonrasında derse girdim, ekstra şeyler derken hem uykum var, hem de başım ağrıyor. Bir de yine adamakıllı yediğime içtiğime dikkat edemediğim için kilom bir ileri bir geri olunca radikal bir çözüm almaya karar verdim ve eski diyet günlerime dönmeye çalışıyorum bu sabah itibariyle. Bünye alışmış tabi bin bir bahaneyle çikolata yemeye, başım biraz da kan şekerim düştüğü için ağrıyor ama yok yemiyorum. 2 gün sonra Kıbrıs'a gideceğim, yemek düzenim yine değişecek diye gelince mi başlasam da demedim, zararın neresinden dönersem kardır, 2 gün olsun, yine de dikkat etmeye çalışayım dedim ve başladım bir kez daha. Bu sefer sanki olacak gibi, kendimi ne zamandır bu kadar azimli görmemiştim. Haydi bakalım.

Bu baş ağrısı bende varken pazartesi şarkısı falan düşünecek pek halim yok aslında, o zaman baş ağrıtmayacak yavaş bir şarkı seçeyim bugün için. Böyle düşününce de aklıma şarkı gelmiyor iyi mi. Yine eskilerden olsun,  Scorpions'dan In your Park.

Haftaya daha enerjik dinamik olurum umarım.

Unutmadan öğrenciler bugün bana 1 Nisan şakası yapmaya çalıştı ama başaramadılar, işlerimi biraz kolaylayıp anlatayım yarın falan :)