27 Şubat 2012 Pazartesi

Pazartesi şarkısı-6

Bu haftaki şarkıyı sabah yolda gelirken dinleyemedim. Ders notlarının üzerinden geçmem gerekiyordu o yüzden  müziğe kapılıp gitmek istemedim. Ders çıkışında radyoyu açar açmaz şu şarkı karşıladı beni ve içimi enerjiyle, zıplama isteğiyle doldurdu.

Van Halen-Jump

Haydi hep birlikte zıplayalım

25 Şubat 2012 Cumartesi

Baharı gördüm

Geçen hafta 1 günlüğüne Kıbrıs'a gitmem gerekti. İşim gücüm çok, çoğu şeye yetişemiyorum diyorsun ama Kıbrıs'a gidip geziyorsun dediniz sanki içinizden. İş gereği gittim, gezmeye değil. Bebeklerimi kocama ve anneme emanet ettim gittim. Özlemedim mi yavrularımı? Hem de nasıl ama babaları ve anneanneleri yanlarında olduğu için zerre kadar aklım kalmadı, içim rahattı bu yüzden.

Gittiğimde hava kararmıştı, birşey göremedim etrafta ama ertesi gün bir de baktım ki her yer yemyeşil, etrafta sarı sarı Brassica çiçekleri, ceketle gezinen, çizmeyi botu bizim gibi zorunluluktan değil de aksesuar olarak giyen insanlar. Kara kıştan sonra çok değişik geldi birden. Akşama uçağa atlayıp geri döndüğümde havaalanındaki soğuk hava tokat gibi çarparak hoşgeldin dedi bana. Hemen çantaki atkımı, beremi, eldivenlerimi giydim.

Ama sonuç olarak buralara bahar gelmeden ben baharın ayağına gittim. 2 hafta sonra yine gideceğim. Bu sefer kocamla birlikte gidebilsek keşke de onunla da tanıştırsam baharı :)

20 Şubat 2012 Pazartesi

Pazartesi şarkısı-5

Bu haftaki şarkımız yine eskilerden. Zaten ne varsa eskilerde var diyor Rainbow'dan Can't let you go'yu paylaşıyorum. Bu arada bu şarkıyı yıllardır dinlerim, sözlerini bilirim ama klibini ik defa görüyorum. Eskilerdeki klip anlayışına göre yapılmış, tahammül edemediğinizde gözlerinizi kapayıp sadece müziği dinleyin olur mu. (Baş kısımdaki org kısmı da uzun sürmeyecek, endişelenmeyin).



18 Şubat 2012 Cumartesi

Ay ben bu bloggera bayılıyorum

Blogger'ın popüler yazıları gösteren uygulamasına bayılıyorum. Daha önce de kullanıyordum ama ayarları değiştirince daha hoşuma gitmeye başladı. Öncesinde aylık olarak ayarlamştım galiba, şimdi haftalık olarak ayarladım. Böylece hangi yazım daha çok okunuyor takip edebiliyorum. (Umarım düzgün çalşıyordur da ben kendimi avutmuyorumdur). Arada eski yazılarım da ilk beşe girdi mi çok mutlu oluyorum, hatta açıp ben de okuyorum o zaman ne yazmışım diye. Bir ara tüm yazılarımı en baştan okumalıyım, bakalım o zamanlar neden düşünmüşüm, neler hissetmişim.

Bu arada hepinize çok teşekkür ederim :)

17 Şubat 2012 Cuma

Kokoşluğun doruğundayım

Uzun zaman önce "Gittikçe kokoş oluyorum" diye bir yazı yazmıştım, isterseniz şuradan bakabilirsiniz. Okumak istemeyenler için kısaca yaşlandıkça renkli kıyafetlere ve ojelere, parıltılı şeylere olan düşkünlüğümden bahsetmiştim. Bana bulaşan kokoşluk virüsü iyice bünyemi ele geçirmeye başladı. Artık ellerime açık renk bir oje sürdüğümde garip geliyor, dolabımda açık renkten çok kırmızı, pembe, mavi hatta siyah ojeler var, evet ayaklarıma da koyu renkler sürmeye başladım (kişisel kokoşluk zirvesi). Ama asıl son yaptığım hareket beni bitirdi: Artık taşlı bir saatim var.

Kocam bana uzun zamandır saat almak istiyordu ama ben bir türlü beğenmiyordum. Onun taşı var, bunun rakamları roma rakamı değil, kayışı metal falan derken herşeye bir kulp buluyordum. Ta ki geçen cumartesi gazetede gördüğüm bir saate vurulana kadar. İşin ilginç yanı kocamın da görüp beğendiği ama benim cins karım kesinlikle beğenmez dediği bir saatmiş (minik taşlardan başka ortası da altıgenler halinde yanar döner parlıyor). Ve ben o saati o kadar beğendim ki şu anda sevgililer günü hediyesi olarak kolumda kendisi. Daha taşlıları da vardı aslında bu sade bile sayılabilir ama sonuç olarak kişisel kokoşluğumun zirvesini bile aşmış durumdayım. Bundan sonra kimse tutamaz beni :)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Pazartesi şarkısı-4

Bu haftaki şarkımız enerji veren bir şarkı olmayacak. Biliyorsunuz cumartesi öğleden sonra (bizim saatimizle gece yarısı) Whitney Houston'ı kaybettik. Ölüm nedeni henüz açıklanmasa da uyuşturucuyla yıllardır yaptığı savaşı kaybettiği yönünde bilgiler var. Pek çok kişi de bu yüzden eski kocası Bobby Brown'ı suçlamakta. Son zamanlarda dinlememiştim kendisini ama 2009 yılındaki geri dönüş çabaları sırasında sesinin uyuşturucu vs. nedeniyle eski güzelliğini kaybedip kalınlaştığı, kabalaştığı yönünde haberler vardı. Öldüğü otel o gece Grammy öncesi bir parti-toplantıda (ilk çıkışını yaptığı) sahne alacağı otelmiş. Bu yüzden herşey orada başladı ve orada bitti diyorlar ya zaten.

Son birkaç yıldır yeni albümü üzerinde çalışıyormuş, artık ondan sonra nemalanmak için hemen çıkartırlar.

Pazartesi şarkısında kendisini anmak için hepimizin bildiği ve sevdiği I will always love you yerine Mariah Carey ile söyledikleri, Prince of Egypt filminin soundtrack albümünde de yer alan When you believe şarkısını seçtim. Ama anlaşılan Whitney pek inanmamış.

Rest in peace Whitney. You will be remembered.

10 Şubat 2012 Cuma

Başka bir şey yazacaktım ama ...

Sabah dersten önce bilgisayarın başına bir anlık oturduğumda kafamdan yazacak başka şeyler vardı oysa. 1-2 blogda bu yazıyı gördüm, facebookta da açılan gruptan haberdar oldum ve içimde birşeyler koptu resmen. Bir anne olarak birşeyler yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Hepimizin bir başkasına ihtiyacı olabilir, yardımcı olalım ki zamanı gelince yardım istemeye yüzümüz olsun. Lütfen okuyun yazıyı olur mu?

6 Şubat 2012 Pazartesi

Pazartesi şarkısı-3

Koskoca bir hafta boyunca hiçbir şey yazmamışım yuh olsun bana. Ama geçen hafta izinliydim ve bebeklerimle dolu dolu geçirdiğim için blog yazacak imkanım pek olmadı kusura bakmayın.

Sabah hızlı trende pazartesi şarkımı bulmaya çalıştım. Bu şarkı güzel ama yeterince hareketli değil, bunu da severim ama yine olmadı derken içimi kıpırdatan şarkımı buldum. Acaba siz de beğenecek misiniz?

Tell me it's not over - Starsailor