29 Mayıs 2010 Cumartesi

Bana birşey olmaz

Millet olarak vurdumduymaz ve bana bir şey olmazcıyız. 7-70'e hep böyleyiz nedense. Sonuçta maalesef birşey oluyor. Sen tedbirini almazsan tevekkül ne yapsın.

Haberlerde duydunuz, yaşgünümden itibaren (tarihi araya soktum böylece :) ) arabalarda çocuk koltuğu zorunlu hale gelecek. Geçenlerde sokak röportajlarına denk geldim televizyonda. Adamın biri diyordu ki, "çocuğun en büyük güvencesi anne babasıdır". Çocuk annesinin kucağında oturuyor ya, kadın bir nevi Ironman elbette, kaza anında çocuğu koruyabilecek. Üstelik bir de önde oturuyordur eminim (ki adam öyle dedi). Kemer taktığını da sanmıyorum.

Bir başka kadın "kemeri kendime takıyorum, çocuğu kucağımda tutuyorum" dedi. Muhabir "nerede oturuyorsunuz" diye sorunca "ön koltukta" cevabını verdi.

Be gerizekalılar, çocuk hiç ön koltuğa oturtulur mu? Diyelim dediğin gibi tutuyorsun çocuğu, kaza oldu airbag açıldı, noldu, çocuk boğuldu. Kaza oldu airbag açılmadı, noldu, çocuk ellerinden fırladı aynen cama geçirdi.

Olmaz kardeşim, önlemini alacaksın. 2-3 yıl önce ufak bir kaza geçirmiştik, buraya yazdım mı hatırlamıyorum. 2 arkadaşımızla birlikte arabadaydık. Gayet güzel, sakin sakin gidiyorduk. Kırmızı ışıklarda durduk. Arkadan canhıraş bir fren sesi gelmeye başladı. Noluyor, nereden geliyor derken fren yapmaya çalışan araba gelip bize çarptı. Önde kocam ve ben kemer takıyorduk, kemersiz asla yola çıkmayız, yol ne kadar kısa olursa olsun. Kemer bizi tuttuğu için kafaları cama geçirmedik ama arkadaki arkadaşlar kemer takmadıkları için biraz sarsıldılar. Bize çarpan arabanın arka koltuğunda oturan kadın yine kemer takmadığı için kafasını önündeki koltuğun kafalığına geçirdi ve yardı.

Sonuç olarak kazanın nerede ve nasıl olacağı belli olmuyor. Sen ne kadar dikkatli olsan da ol, başkası gelip sen kırmızı ışıklarda dururken çarpıveriyor işte. (Sonrasında kırmızı ışıklarda dururken uzun süre paranoya yaşadık ve arkamızdan hızla gelen bir araba varken ışıklarda durmak istemediğimiz için de ceza yedik. Fren sesi paranoyam hafif hafif devam ediyor.) Yani sen çocuğunu kucağına al, arkadan araba geldin vursun, 100-200 lira veremediğin ama sigarandan hiç fedakarlık yapmadığın için dünyalar güzeli yavrun beyin travması geçirsin.

Çok sinirlendim sabahın köründe ama elimde değil. Dün gördüğüm iki şey delirtti beni. Birincisi bir kavşakta kırmızı ışıkta durmuşken trafik polisinin duran arbaların etrafında dolaşıp kemerlerinizi takın uyarı yapması oldu. Sürücülerin ve yan koltuktakilerin hiçbiri kemer takmamıştı. Polis uyarınca hemen taktılar. Eminim bir sonraki kavşakta sıkılıp çıkarmışlardır. Ceza kesmesi lazımdı oysa polisin. Bizim millet ancak cebinden para çıkarsa akıllanır.

Diğer şey de şuydu. Otobüs beklerken önümden bir araba geçti. Ön koltukta küçük bir çocuk oturuyordu. Aslında tam olarak ön koltukta oturuyor da denemez çünkü çocuk ayaktaydı ve kafasını sunrooftan çıkarmış etrafa bakınıyordu. Ani bir frende ne olacağını siz düşünün artık. Bu kadar mı salak bir milletiz ben anlamadım.

Lütfen kemerlerinizi takın. Özellikle arka koltukta oturanların ön tarafa doğru daha çok savrulduklarını unutmayın ve yavrularınızı uygun araçlarla koruyun, Hiçbirimiz süpermen değiliz. Koltuk alın. Pahalı derseniz de beni düşünün. Ne de olsa ben iki tane almak zorundayım :)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Beklenen yazı dizisi: Hamileyim (nihayet yeniden)!-1

Beklenen dedim ama bilmiyorum bekliyor musunuz, yoksa bize ne mi diyorsunuz? Ama yazmam lazım, ileride tekrar tekrar okumam, yavrularıma okutmam lazım. Önceki yazılarımı da silmeyeceğim. Tüm üzüntülerim de burada kalacak ama bundan sonra hep mutluluk olacak hayatımızda. Bu sefer herşey farklı olacak, güzel olacak.

Geçen sene başıma gelenleri birçoğunuz biliyorsunuz. Zor bir dönemdi, atlattık. Hep dedim ki bir an önce toparlanmalıyım. Toparlanmalıyım ki bizi bırakıp giden bebeğimiz bir an önce geri gelsin. Bu sefer gelirken yalnız gelmedi, yanında bir bebek daha getiriyor sağolsun. :)

Ortaokulda çok sevdiğim bir kız arkadaşım vardı. Tam bir esmer güzeli, koyu renk dalgalı saçlar, koyu kahverengi gözler, kalkık bir burun. Bizim okulda okumayan bir kardeşinin olduğunu sonradan öğrenmiştik. Meğer ikiz kardeşi varmış. Ama yolda görseniz ikiz demeye bin şahit ister. Kız esmer güzeliyken oğlan açık tenli, yeşil gözlü ve sarışın. Nasıl şaşırmıştım anlatamam. "Ne güzel" derdim hep, "bir batında doğmuşlar". Hem kız hem erkek, hem tek hamilelik. Üstelik ilk hamilelikte. İlk çocuklarından sonra ikizleri olanları da gördüm ilerleyen yıllarda ama o ortaokul arkadaşlarım kadar etkilemediler beni. Yıllar sonra fotoğraflarını gördüm (Facebook sağolsun). İkisinin de birer çocukları olmuş. Kız kardeşin oğlu sarışın, dayıya çekmiş, erkek kardeşin kızı da hafif koyu renk saçlı. Ah genetik sen nelere kadirsin.

Sözün kısası hep onlara imrendim ben. Yaşım ilerledikçe imrenmem daha da arttı. Çocukların hep bir kardeşi olmalı fikrini savundum. Belki benim de 3 yaş büyük bir ağbimin olması yüzündendir. Ama çocuklara mutlaka kardeş lazım. Dayanışmaları, birbirlerini koruyup kollamaları ve yeri geldiğinde ana babaya karşı ortak tavır almaları için. Etrafımdaki arkadaşlarımın da beynini yıkamaya çalıştım. Kendisi 3 kardeş olan ama tek çocuk yapanlara çocuklarını kardeş sevgisinden mahrum etmemeleri gerektiğini söyledim. "Kuzenleri var, sorun olmaz" diyenlere "kuzen kardeşin yerini tutmaz" dedim. Dedim ama dinletemedim. Siz deyin ekonomik nedenler, ben diyeyim rahata alışma, yapmadılar. Oysa ben hep iki çocuk istedim. Ama dediğim gibi, yaşım ilerledikçe umudum azaldı. 36 bitip 37 başlarken hamile kaldığımda tek bebek olduğunu öğrendiğimizde içim bir an için buruldu. İkiz hayalleri kurarken tek bebek geliyordu ama buna da şükür, belki araya fazla zaman girmeden, bir bebeğe daha hamile kalabilirim dedim. Ama bebeğimizi kaybedip toparlanma sürecine girdiğimizde tekrar hamile kalmanın bu kadar vakit alacağını bilmiyordum. O zamanlar en çok duyduğum şey şuydu. Herkesin bir tanıdığı ilk trimestride düşük yapmıştı ama 2 ay sonra hemen hamile kalmış ve bebeklerini sağlıkla kucaklarına almışlardı. 2 ay oldu ama başkalarının başına gelen bu mutlu olay benim başıma bir türlü gelmedi. Sonrasında daha fazla vakit geçti ama yine olmadı. Bekleme beraberinde stresi getirdi, stres ise bildiğiniz gibi tüm hastalıkların, olumsuzlukların başı. Beklediğimiz haber bir türlü gelmedi. Sonunda hormon desteği almaya karar verdik. Vücudu biraz uyarmak lazımdı ne de olsa. Size bu yüzden uzun bir süre diyet haberi veremedim. Çünkü diyetisyenime gitmeye devam etmiş olmama rağmen hormonların etkileri yüzünden kilo veremedim. Yine olmayınca diyetisyene gitmeyi de bıraktım umutlarımı da.

1 sene 1 ay sonra mutlu haberi aldık. Bizim yavru yanında bir başka yavru getirmeye karar verdiği için gecikti herhalde. Olsun, geliyorlar ya artık, gerisi hiç önemli değil. Bu sefer herşey çok farklı olacak. 2010 çok güzel olacak dedim, canı gönülden inandım buna. Çok güzel olacak ve daha da güzelleşecek.

1. bölümün sonu.

18 Mayıs 2010 Salı

Neler oluyor

Geçen seneden beri 2010 daha güzel olmalı, olacak dedim. Yanılmadım da. 2010 benim, bizim için güzel başladı ve inanıyorum ki aynen o şekilde de devam edecek. İlgilenenler için bir ipucu koydum. Detayları bilahare vereceğim :)

12 Mayıs 2010 Çarşamba

2010

2009 bitsin gitsin artık diye az mı bekledim, 2010'un yolunu az mı gözledim.

2010 seni çok seviyorum :)

Vah bana hatta yuh bana

Koskoca Nisan ayını 4 yazıyla kapatmış ve neredeyse Mayıs ortası olmuş tek bir kelam bile yazamamışım. Sanki yaşamıyorum, aynen blogumun başlığı gibi bir ota dönüştüm. Tamam herkesin işi yoğun, tek başı kalabalık olan ben değilim elbette ama olmuyor işte, yazamıyorum, şunu yazayım, bundan bahsedeyim dediğim şeyleri de bir süre sonra ya unutuyorum ya da güncelliğini kaybediyorlar. Başımı kaşıyacak zamanım yok, internet nedir unuttum, Facebook'a haftada bir kimin yaşgünü var yakınlarda diye kontrol için giriyorum ki onda da çoğu kez geç kalıyorum zaten. 24 saat bana yetmiyor uzun bir süreden beri, gecenin 3:15'inde ayakta olmamdan durumun vahameti anlaşılıyordur herhalde. İşim azmış gibi 2. vizeler başladı, kağıt oku, not ilan et derken finaller başlayacak. Haziran da bir geçse de biraz ferahlayabilsem. Neyse, birazcık uyuyayım bari, malum uyku olmadan çalışmıyor bünye.