26 Şubat 2013 Salı

Pazartesi şarkısı - 39

Yoğun geçen bir haftadan sonra gecikmeli bir pazartesi şarkısındayız yine. Bu dönem bayağı yoğunum, yazılar biraz aksayabilir bilginiz olsun.

Bu şarkıyı ne zamandır koyacağım ama hep unutuyorum, kısmet bugüneymiş. Ukrayna'nın 2007 yılındaki Eurovision şarkısı. Bu şarkıyla 2. olmuşlardı, biz de kocamla seneye de biz Huysuz Virjin'le katılsak, çastara çastara diye dolansak diye konuşup gülmüştük televizyon karşısında. Keşke öyle yapsaydık. Yer gelmişken yazayım, yıllardır facebook üzerinden Bedük'ü gönderin diye yırtınıp dururum. Geçen seneki hezimetten sonra tavşanlar olarak dağa küsmüşüz, bu yıl yarışmaya katılmayacakmışız. Neymiş, komşular birbirini tutuyormuş, puanlama sistemi kötüymüş falan filan. İşe eğlence, tanıtım olarak bakmayıp "o bana puan vermedi oysa ben ona 12 puan vermiştim, küstüm işte" demenin sonucu buralara geldik. Oysa protesto etmek mi istiyorsun, yolla Huysuz Virjin'i eğlen coş, ne bu kaprisli kadınlar gibi canım. Hem baksanıza bu adam bu şarkı ve performansla 2. oldu, bakarsınız bir birincilik daha alırdık.

Yine de her yılki klasik çağrımı yineliyorum: Eurovision'a Bedük'ü gönderelim.


24 Şubat 2013 Pazar

Beyendim, beyenmedim

Benimkiler bu ara böyle dolaşıyorlar. Bir şey seyrediyorlar, beyendim, birşey yiyorlar, beyenmedim. Herşey için bir fikirleri var artık. Eskiden ne versek yerler, ne açsak seyrederlerdi. Artık kendi tercihleri var. Gangnam açılacak ama onların istedikleri olacak, beyenmezlerse başkası açılacak, hangisi olduğunu da mutlaka kendileri gösterecek.

Yerden bitmelerim benim. Bakalım kullandıkları kelimede aslında yumuşak g olduğunu ne zaman fark edecekler?

İşkence bitti

Evet bitti nihayet. Geçen hafta başında alt katımızdaki kiralık yazısı kalktı önce, dün de taşındılar, sanki bu bir mucize. Genç bir çiftmiş ve galiba çocukları da varmış duyduğumuza göre, nasıl mutluyum anlatamam. Nihayet gönlüme göre bir kiracı geldi sanıyorum (şimdilik tabii ki). Dün eşyaları getirdiler, gece kalmadılar galiba ama olsun, bu bile yeter, ev şimdiden daha sıcak gelmeye başladı bana (plasebo etkisi olsa gerek). Herhalde bu sabah erkenden gelip yerleştirmeye ve evlerinde kalmaya başlarlar. Biz de böylece biraz daha ısınırız.

Yalnız bir kek falan yapıp hoşgeldiniz demeli ve bizim yavrulardan bahsedip peşin peşin özür dilemeli kendilerinden. Ya da daha iyisi yavrularla gidip hoşgeldiniz demeli ki kendi gözleriyle görsünler.

Oley be, mutluluk bu olsa gerek :)

20 Şubat 2013 Çarşamba

Sizin seçiminiz: sonuçlar - ekleme

Hehehe, kendim çalıp kendim mi oynuyorum acaba diye sormuştum, eh, biraz öyle de diyebiliriz. Ama sonuç olarak ben bu blogu günlük niyetine kendim ve çocuklarım için tutmuyor muyum esasen? O zaman buna da şükür demeli değil mi?

Sözkonusu yazım şu an itibariyle 14 kez görüntülenmiş, 3 de yorum almış, demek ki o 11 kişi yanlışlıkla falan gelmiş sayfaya (yorumlar 4 oldu bu arada, bu yazıya gerçi ama olsun). Bir ara uyuzcadı milletin kendi bloguna  ne şekilde geldiğini yazardı, çok eğlenirdim o yazılarında. Nasıl yaptığını da anlayamazdım, istatistikler kısmını kullanıyormuş demek ki. Ben de bu son durum üzerine bir bakayım millet nasıl düşmüş sayfama diye göreyim istedim. İşte sonuçlar:

bir erkek bir de bayanlar: 22 görüntüleme (bir erkek var bir de bir sürü kadın mı? ne yazmış olabilirim ki?)

aaaaaaaaa: 10 görüntüleme (insan neden bunu taratır ki google'da falan?)

ckeky can vampirli filmi: 3 görüntüleme (hehe, bari doğru yazaymış)

abortuslarda duayı çözmüşler: 2 görüntüleme 
(missed abortus geçirdiğimden bahsettiğim yazı olsa gerek, 
duayla olduğunu bilseydim ameliyathaneye girmezdim boş yere)

clearblue monitor ile hamile kalanlar: 1 görüntüleme (neden olmasın, ben 
beceremedim o ayrı, hala bir köşede durur)

favori gelinlik modelleri: 1 görüntüleme (moda blogu gibiyim vesselam)

ferulago: 1 görüntüleme (bilimsel bir ortamdan düşmüş olsa gerek, bitki ararken 
beni bulunca şaşırmıştır herhalde)

gebeyim blog: 1 görüntüleme (sadece 1 kişi mi?)

ikiz bebekler ne zaman yürür: 1 görüntüleme (tek ya da ikiz pek fark etmiyor 
sanırım)

kilo vermek istiyorum ama veremiyorum: 1 görüntüleme (sadece 1 kişi aynı 
dertten mustarip, yandım ben)

Gece gece güldüm eğlendim. Peki izleyici sayımı ve gerçekten takip edenleri 
nasıl artırabilirim?  

Galiba bunun yolu çekiliş yapmak. Çekiliş yapınca bir sürü insan sizden 
haberdar oluyor. Hele bir de facebook'a link koyun, takipçim olun vs 
derseniz sayı hemen katlamaya başlıyor. Hediye biraz dandik olmayan 
bir şeyse eğer fevkalade bir katlama söz konusu olabiliyor. Peki 
umurumda mı? Kesinlikle hayır. Kendim için açtım ben bu blogu, 
takip etmek istemeyeni zorlayamam, bu benim hayatım, istemeyenin sırf bir 
hediye için hayatımda ne işi var? Az sayıdaki takipçim, çekirdek blog 
arkadaşlarım bana yeter. Yoksa facebook'a bir yazsam 800 küsür kişi 
birden hücum eder yaaa : )

Şimdi gelelim sizin seçimlerinize.

Elvan Özen Aerosmith'ten Crazy demiş, Ben de çok severim, müzik 
zevkimiz uyuşuyor.

özii, Rihanna'dan Diamonds demiş, Allah için güzel hatun, güzel bir 
ses, bir ara dağıtıyor, şöhreti kaldıramayacak herhalde diyordum 
ama fevkalade toparladı (kadının da umurunda sanki benim bu fikrim :)  )

Ecz.imis Maroon 5'tan payphone demiş, Maroon 5 Moves Like 
Jagger öncesinde She will be loved idi benim için, bu da bildiğim
4. şarkıları, daha çok dinlemeli ama 

pelin ise müjdeli bir haberle birlikte Mazhar Alanson ve Cem 
Yılmaz'dan bir şarkı istemiş: Bir zamanlar fırtınalar estirirdim. Çok 
güzel bir filmdi, yakın zamanda tekrar seyretmeli (soundtrack'ten 
değil, canlı kayıttan ekliyorum).

İşte sizin seçtikleriniz sırayla geliyor, teşekkürler ve iyi eğlenceler  :)









18 Şubat 2013 Pazartesi

Pazartesi şarkısı - 38 - Sizin seçiminiz

Bugünkü şarkı sizden gelsin istedim. Hem bu şekilde ilgilenen var mı yoksa kendim çalıp kendim mi oynuyorum anlamış olurum.

Sizi harekete geçiren, enerji veren, çok sevdiğiniz bir pazartesi şarkısı var mı? Yazarsanız hafta içinde paylaşayım.

(Tembel blog sahibi)

:)

16 Şubat 2013 Cumartesi

Bir dönemin daha sonu


Bir devri daha kapattık evde. Önceki gün nihayet bebek arabamızı kaldırabildik. Dün akşam buna bir de mama sandalyeleri eşlik etti.

Okuyanlar bilir, bebek arabamızı normal işlevi için pek kullanamadık biz. Asansöre sığmayınca çocukları içine atıp dışarıda gezip tozamadık istediğimiz gibi. Çocuklar da arabada gezmeye alışmayıp gittiğimiz yerlerde yürümeyi tercih edince araba sadece bebekleri uyutmak için kullanılır olmuştu. Hey gidi günler hey, bebeklerimin uyku evrimini hatırladım da vay anasını dedim şimdi içimden.

İlk doğduklarında normal olarak 2 saatte bir uyanıp meme emmeyle başladık. Aynı anda uyandıklarında elim ayağıma dolaştı, kucağımda uyudular sonrasında, bir süre böyle devam ettik.

Sonra kucakta sallanmadan uyumamaya başladılar. 12 metrelik gereksiz uzunluktaki koridorumuzda kucağımızda birer bebekle az koşmadık kocamla. Yürüme değil, bariz koşma. Asker talimi gibi bir de şarkı uydurmuştuk "Uykusu gelmiş Belit'in, uykusu gelmiş Berke'nin" diye başlayıp çeşitlendirerek sürdürüyorduk. Yaz tatilinde bebeklerle ailemizin yazlığına gittiğimizde ilk yıl nasıl sefil olmuştuk onu hatırladım  şimdi bir de. Yine kucakta birer bebek evin içinde tur ata ata bebek uyutuyorduk kocamla (nasıl zayıflamadım onu anlamıyorum ama :) ).

Kollarımız kopunca daha rahat nasıl uyutabiliriz acaba diye düşününce önce mama sandalyeleri gelmişti aklımıza. Sandalyede ileri geri sallayınca uyuyorlardı. Çok iyi kol kası çalıştıran bir etkinlikti. Sandalyeler aynı anda ya da sırayla ileri geri itilip çekilirken feci yoruluyorduk. Alta kata giden gürültü, kırılan ve değiştirilen tekerlekler de cabası.

Sonra araba aklımıza gelmişti. Evimizde bir devrim olmuştu resmen. İki çocuk da aynı anda sallanabiliyor, alt kata da gürültü gitmiyordu. Lastikleri halıyı boyuyordu sadece onu da tekerleklere kılıf dikerek halletmiştik. Kaç kılıf eskittik unuttum valla. Çocuklar gece uyandıklarında da araba diyorlar, bazen sabaha karşı uyandıklarında kalan uykularını arabada tamamlıyorlardı. İlk başlarda uyurken sağa sola dönüp düşmesinler diye bağlıyorduk, sonra buna kesinlikle karşı olduklarını belirttiler, biz de bıraktık. Sabaha arabada uyanan direkt aşağıya inip pıtır pıtır yanımıza geliyordu. Sallayarak en geç 9 gibi uyutuyorduk, erken yattıkları için sabah 5-6 gibi uyanıyorlardı. Ben de erken kalkıp hazırlandığım için sorun yoktu, alışmıştık buna. Yazlıkta uyutma işini de arabada hallediyorduk. 9 gibi hava kararmaya başlayınca arabayla tur atmaya başlıyorduk. Gerçi bu biraz zor oluyordu çünkü arabayı gören büyük küçük herkes ikiz bebek var ne güzel diye yanımıza geliyordu, uyumak üzere olan çocuklar da uyanıyordu haliyle. Kocam artık son zamanlarda yanına kimse yanaşamasın diye öyle bir tempo geliştirmişti ki sanırdınız ki olimpiyatlara hazırlanıyor. Gece neyse de öğlenleri çok kötü oluyordu aslında. Saat 12'de güneş tam tepede, hava feci sıcak ve etrafta fazla gölge yokken ve çocuklar arabadan başka yerde uyumazken sefil oluyorduk iyice.

Ama artık bunların hepsi bitti. Bebeklerim yataklarında (daha çok da yerde) uyumaya alıştılar. Gece kalktıklarında araba diye tutturmayı önce oğlum bıraktı. "Anne yatak" diye benim yattığım yere gelmeye başladı. Oğlumla koyun koyuna uyuduğum anlamı çıkmasın bundan, tek başına yatacak beyefendi, anne en fazla kenarda oturacak, yatmayacak. Kızım hala araba istediği için kaldıramamıştık bir türlü. Ama son zamanlarda kızım da araba yerine salondaki tekli koltuğa yatmayı tercih edince araba da uyku düzenimiz açısından tarihteki yerini aldı. Dün akşam eve geldiğimde annem mama sandalyelerini de kaldırmıştı. Uzun süredir kullanmıyorduk zaten, çocuklar masada oturup yemek yemeyi tercih ettikleri için masa sandalyeleri sadece ara sıra çıkıp oturdukları, ayağa kalkıp yere atladıkları bir oyun aracı olmuştu sadece.

Böylece mutfağım feci derecede genişledi. Bu yaz çok rahat edeceğiz sanıyorum.

Her şeyin bir zamanı var gördüğünüz gibi. Değişmeyen tek şey değişim derler ya, gerçekten de öyle :)

(Foto eskilerden, oğlumun hala emzik kullandığı günlerden)

15 Şubat 2013 Cuma

Kış günü olacak şey mi?

Alt katımızdakiler yine taşındılar. Apartmana geldiğimizden beri bu 4. kiracı değişimiydi, ne sirkülasyon var evde anlamadım kardeşim. İlk aklıma gelen bizim kaçırıyor olduğumuz oldu ama çocuklardan önce aşırı bir gürültümüz yoktu, bizden kaynaklı olamaz.

Alt katımızda bir anne ve kızı oturuyordu. Babaları şehir dışında bir yerde çalışıyordu, 3 yıl boyunca sadece taşındıklarında ve bir bayramda görmüştük. Bir kızları daha vardı yine şehir dışında okuyan, bir de Konya'da evli kızları vardı. 2 kişi 140 metrekare evi neden tuttular hiç anlamadım zaten. Salonu hiç kullanmazlardı, sanırım kaloriferlerini de kapatıyorlardı. Her kış ne kadar yaksak da salonu ısıtamazdık ama idare ediyorduk bir şekilde.

3 gün önce gitmişler. Sanıyorum kızlarının okulu bitmiş. Ama kış ortasında da yapılmaz ki bu bana. Yeni kiracı bulunup taşınana kadar ohoooooo. Alt kata kalıcı, çocuklu,bizim gibi kombi yakan bir aile gelse de keşke biraz rahat etsek.

12 Şubat 2013 Salı

Gecikmeli Pazartesi şarkısı - 37 ve diyet haberleri

Aslında verecek pek bir diyet haberim yok. Eğer bugüne kadar sağdaki Lilyslim ticker'a baktıysanız hiçbir değişiklik olmadığını görmüşsünüzdür. Aslında değişiklik var, daha kötüye gittiğimi söyleyebilirim. 69 kilonun altına düşemiyorum, takıldım kaldım burada derken 71'i görmüş durumdayım, tam bir rezillik. Yılbaşı, okulda kutlama, yok onun yaşgünü, bunun semineri, tez ikramı derken bugünlere gelmiş durumdayım. Çok düzensiz yiyorum. Sabah kahvaltı yapmadan çıkıyorum, ama kahvaltının önemini bildiğim için gardan simit alıp yiyorum (yuh). Öğle yemeğini evden getiriyorum ama seminer ikramları vs çıkınca düzenimi iyice şaşırıyorum. Gece yavrularla kalkıp oturunca acıkıyor, abur cubur atıştırıyorum ve en önemlisi su içmiyorum. İşte beni bitirenler bunlar. Neleri yapmamam gerektiğini biliyor ama yapmıyorum. İradem tam olarak sıfırlanmış durumda. Hamileliğim sırasında doktorum şekeri, hamur işlerini vs. yasaklamıştı, herhalde onun acısını çıkarıyorum şimdi.

Ama bu sefer kesin kararlıyım, bu kilolar gidecek. Ben iradeli bir insanım, sadece bunu unuttum galiba, hatırlamam lazım.

Cumartesi kocamın yaşgünüydü, kutlama mesajlarınız için tekrar teşekkürler bu arada. Elimden geldiğince güzel bir sofra hazırladım, pasta falan da derken biraz ipin ucunu kaçırdık. Artık bu son olsun, bugünden sonra dikkat etmeliyim derken kocam bir erkeğin karısına söyleyebileceği en kibar şeyi söyledi bana: "Hayatım, sen çok güzel bir kadınsın ama kendini bıraktın biraz. Biraz toparlayınca ipin ucunu tekrar bırakıyorsun". Gerçekten de haklı adam, kocama kıyasla kendime hiç dikkat etmiyorum. Galiba anorexia nervosa'nın tam tersi var bende, kendimi kilolu olarak pek görmüyor olmalıyım ki radikal kararlar alamıyorum bir türlü. Oysa giyemediğim bir dolap dolusu kıyafet, hızlı yürürken sıkışan nefesim bana tam aksini söylüyor uzun zamandır (söylemeyi bırak bağırıyorlar resmen).

Kocamın bu kibar yorumundan sonra şöyle bir kendime baktım, balık etiyim resmen, şişman değilim, benden kötüleri var elbette ama bu gidişle o da yakındır. Bu yüzden bu kendime son çağrıdır. Ferulago Hanım, silkinip kendinize geliniz yoksa bu işin sonu kötü, ailede şeker öyküsü var zaten, bir de başınıza bu musibeti musallat etmeyiniz. Aylar önce koyduğunuz hedefi biraz küçültünüz, zayıfladıkça yeni hedefler koyunuz, daha önce yaptınız, ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz, yine yapabilirsiniz, haydi bakalım (kendimle sizli bizli konuşunca daha mı etkili olacak acaba? :)   )

Ve gelelim bu haftaki şarkımıza, konumuza uygun olsun bari. Weird Al Jankovic'ten bir Michael Jackson parodisi gelsin o zaman - I'm Fat



10 Şubat 2013 Pazar

Altıntop :)

Greyfurta da altıntop derler ama benim kastettiğim bu değil. Çocuk sahibi olmak üzereyseniz veya olduysanız zaten biliyorsunuzdur ne olduğunu. Herkes size altıntop hikayesini anlatır. Biz hala yılda birkaç kez dinleriz bu hikayeyi, en çok da anneannem anlatmayı sever sağ olsun.

Şu anda televizyonda "Ben bilmem eşim bilir yarışması" var ve erkekler topuklu ayakkabılarla koşturuyorlar. Ekranda kocalar koşuyor evde de benim yavrular. Adamlar koştukça orta sehpanın etrafında tur atıyor benimkiler ama ne koşu, öyle böyle değil, sanki arabayı benimkilere verecekler. 

Seyretmesi o kadar zevkli ki anlatamam size. "Bunları seyretmek tam bir eğlence" dedim kocama az önce. "Altıntop işte" diye cevap verdi kocam suratında gülüşle. Sonra da ekledi, "öndeki Hamit, arkadaki Halil". :)

İsteyen herkese altıntop diliyorum, gerçekten de evin neşesi, tuzu biberi çocuk dediğin  :) 

9 Şubat 2013 Cumartesi

Bugüünnnnnnnn


Bugün kocamın yaşgünü. Bu seferki oldukça önemli sayılır çünkü Amerikalıların "big fat forty" dedikleri yaşa giriyor kocam, 40 oluyor. Artık iyice orta yaş grubuna giriyor olsa da görünümü itibariyle sanki üniversiteden yeni mezun olmak üzere gibi. Tansiyon ve şeker başlangıcı çıkınca kendine iyice dikkat etmeye başladı, iyice incecik oldu, hayranım kendisine (ben hala kilo vermek için bir ileri iki geri ilerlerken çok sinir bozucu aslında).

Sonuç olarak sevgili kocama küçücük bir parti hazırlayayım istedim. Hayır hayır dansöz getirmiyorum (Bir arkadaşımın karısı 40 yaşgünü partisine dansöz getirtmişti, hep o aklıma gelir). Çocuklarınkilerle aynı olmasın diye ayrıca parti süsleri, balonlar aldım (abartmadan tabi). Planım kocam AÖF sınavındaki görevine gittiğinde salonu süslemekti ama kocam bir sürprizim olduğunu anladı yine. Sürpriz var mı diye sorduğunda gözlerim açılıp balık gibi bakmaya başlıyormuşum, o da birşeyler planladığımı anlıyormuş. Çok sinir bozucu. Sonuçta süslerden haberi oldu ama neyse ki ne var ne yok diye bakmadı, buna da şükür.

Öğleden sonra pastamızı da alıp yemekler hazırlayacağım sevgili kocama. Ama ben ne yaparsam yapayım, çocuklarımın kutlaması sanırım en unutulmaz yaşgünü kutlaması olacak sevgilim için. Sabah kalkar kalkmaz babalarına "iyi ki doğdun" dedi meleklerim (annelerinin öğretmesiyle elbette). Hatta biraz da bağıra bağıra söylediler. Kocam ağzı kulaklarında gitti görevine.

Sonuç olarak sürpriz, pasta olsa da olmasa da bu yaşgünü kocam en unutulmaz, en güzel yaşgünü olacak biliyorum :)


Mutlu yıllar koca, mutlu yıllar baba :)


8 Şubat 2013 Cuma

Respect

Eskiden Ali G adında bir Sasha Baron Cohen karakteri vardı belki hatırlarsınız. "Respect" derdi, alameti farikasıydı hatta. Geçen akşam kendimi aynen onun gibi söylerken buldum.

Hayatım hızlı trende geçiyor biliyorsunuz. Sabahki yolculuğumda çalışıyorum, akşamları ise eğer gece çok uykusuz kalmışsam veya gün içinde çok yorulmuşsam uyuyorum. Rekorum 7 dakika. Genelde çiftlik kavşağını görüyor, sonrasını hatırlamıyor, gözlerimi Eskişehir girişinde açıyorum.

Geçenlerde yanıma 50-60 yaşları arasında bir adam oturdu. Yanında bulmacası, gazetesi vardı ama daha tren kalkmadan uyuyuverdi. Vay canına dedim, benden beterleri de varmış. Yol boyunca uyudu, Eskişehir'e girmek üzereyken hala uyuyordu. Artık şehir içinde ilerliyorduk, o hala uyuyordu. İnsanlar ayaklandı, kapıya gitmeye başladı, o hala uyuyordu, gara girdik ve durduk hala uyuyordu. Tren durunca uyanır diye bekledim ama yine uyanmadı. En sonunda "beyefendi geldik" diye seslenmek zorunda kaldım ama uyumaya devam etti. Birkaç kez seslendim ama uyanmadı bir türlü. Neyse ki nefes alıyordu da ölmediğini anlıyordum. En sonunda yine "beyefendi geldik" derken hafifçe dürttüm birkaç kez. Uyanmadı önce, sonra gözlerini açıp ellerine baktı (ne rüya görüyorsa artık), sonra tekrar kapadı. Galiba tekrar uyuyacak diye düşünürken birden bire sıçrayıp paltosunu almak için üst kabine doğru hareketlendi.

Vay canına dedim içimden, benden beteri de varmış, saygı duyarım. İşte Ali G o an aklıma geldi. Respect.

;)

7 Şubat 2013 Perşembe

40 olunca anladım - 2

Yine oje meselesi. Ne önemliymiş bu oje demeyin, 40'a doğru insan kokoşlaşmaya başlayınca bu da daha bir önem kazanıyor elbette.

Daha önce açık renk - koyu renk oje sorunsalımdan bahsetmiş, koyu renk ojelerle kendimi bulduğumdan dem vurmuştum. Meğerse oje sürme işine tamamen yanlış bir yerden bakıyormuşum ben. Neymiş hatalarım?

1) Açık renk ojenin bakımı daha kolaydır, koyu rengin ucu falan çıkınca yenilemek vs. gerekir, açık renkte ise belli olmadığı için daha uzun süre kullanılır.

2) Koyu renk ojeyi kıyafete göre değiştirmek yorucudur. Kırmızı kıyafete bir önceki günün mavi ojesi gitmez, çıkartıp kırmızı vs. sürmek gerekir.

İşte 40 olunca anladığım şey bu ikinci maddeyle ilgili.

Eskiden her gün kıyafetine göre oje rengini değiştiren kadınlara hayranlık ve şaşkınlıkla bakardım, nasıl bu kadar çok vakit buluyorlar, nasıl taşırmadan sürüyorlar diye şaşar dururdum. (açık renk oje taşsa da pek belli olmazdı ne de olsa.) Ama artık anladım, meğer iş sandığımdan daha basitmiş.

Mavi kazak giyip mavi oje mi sürdünüz? Çok yakıştı harika oldu ama ertesi gün kırmızı gömlek giyeceksiniz. Ojeyi silip yenisi mi sürmeli? Haaaayyıırrrrrrrr. Mavinin üzerine koyu kırmızı kat atıyorum oluyor bitiyor. Bir sonraki gün kahverengi ya da siyah mı giyeceğim? At üstüne kahverengi ya da siyah oje olsun bitsin. Böylece her gün farklı bir renk, her gün bakımlı eller.

Ben bunu 40 olana kadar neden anlamadım ki? Yaşasın koyu renk oje özgürlüğü :)

6 Şubat 2013 Çarşamba

Banana

Bu aralar favorimiz bu. Arada hala Gangnam da diyorlar ama Banana'ya bayılıyorlar. Banana ne mi? Bir kız bir oğlan sayesinde tanıştığımız Despicable Me filminin minik yaratıklarının olduğu bir kısa film. Kendi ikizlerinin kikir kikir gülerek seyrettiğini söylemişti. Ben de benimkiler ne tepki verecek diye açtım seyrettirdim. Vallahi bayıldılar. Gülmüyorlar ama transa geçiyorlar. Oğlum ara sıra Banana git gelme diyor hatta.
Gerçekten de pek sevimlililer ama tek şikayetim kısa olması. Biter bitmez banana diye dolanan iki minion da benim var anlayacağınız.

Seyretmek isterseniz aşağıda bulabilirsiniz.


4 Şubat 2013 Pazartesi

Pazartesi şarkısı 36 - anca toparladım

Eveeettttt, hastalıkla ve iş güçle geçen bir haftayı daha bitirdik. hastalığı atlatmaya çalışırken acil yetiştirmem gereken işlerim olduğundan 3 gün boyunca 3-4 saat (trende uyuma dahildir) uyuyarak vampirlerin arası karışmama az kalmışken hem işleri bitirdim hem de çocuklara bulaştırmadan hastalığı atlattım. Oh be. Arada bütünlemeleri yaptık, kağıtları okuduk, notları girdik, ve tatile çıktık. Tatil derken 1 hafta aramız var, ondan bahsediyorum. Haftaya bu gün bu saatlerde ders anlatıyor olacağım.

Ben de bu haftanın ilk 2 gününü fakültede eski işleri toparlayarak, kalan 3 gününü de evde bebeklerimle geçireyim diyordum. Oğlum her sabah beni kontrol edip anne gitme diyor, içim parçalanıyor.

Bu haftaki şarkıyı hiç düşünmedim aslında. Yolda dinledim gerçi ama haydi şu olsun diyeceğim bir şarkıya rastlamadım. O zaman az sonra çalacak ilk şarkı olsun, bana da sürpriz olsun. sky fm'in best of the 80's kanalında artık ne çıkarsa bahtımıza.

Aha, geçmişe götürecek hatta bir de üstüne bir filmi gözümüzden film şeridi gibi geçirecek bir şarkı:

Kenny Loggins - Danger Zone