27 Şubat 2011 Pazar

Olmaz ki ama

Bir alt sokağımızdaki sevgili ağaç,

ama olmaz ki şekerim,daha Şubat'ın 27'si, şimdiden çiçek açarsan donarsın sen tatlım. Zamandan bu kadar mı bihabersin? Hem önce badem ağaçları açacak. Tamam sen de aynı familyadansın ama sıranı bilsene be güzelim.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Süt pompam süt koyverdi

Hayır yanlış yazmadım, su koyvermedi, süt koyverdi. Hamileyken yorumlarından gayet iyi olduğunu duyduğum, uygun fiyatlı , hem elektrikli hem de pilli kullanılabilen tekli Medela marka süt pompası aldığımdan bahsetmiştim. İlk zamanlar çok memnundum kendisinden ama sanıyorum 1-2 kez yere düşürdükten sonra pompa az vakum yapmaya ve vakum ayarı yapamamaya başladı. İçindeki ayar yerine yakın minik bir plastik kırılmış, o kadar etkiler mi bilmiyorum ama düşürmenin etkisi olduğu kesin. Hasbelkader vakum yapabildiğinde ise süt kusmaya başladı. Hava çıkışının olması gereken delikten zaman zaman süt fışkırıyor.

Artık süt sağamıyorum diye (az su içmemin de etkisi belki) iyice üzüldüm, sütüm oldukça azaldı. Oysa ne güzel memeleri zorlayıp boşaltıyordum bebeklerim emmediğinde veya uyuduğunda. Acaba sütüm mü kesildi diye tirle alıp denemeye karar verdim. Aldığım tirleyi verimli kullanamadım ama en azından hala süt geldiğini gördüm.

İnternetten yeni pompa arayışına başladığımda benim aldığım Medela hakkında 1 tane de kötü yorum olduğunu gördüm. Yazan kişi motor kısmına süt kaçırdığını söylüyordu. Hatta 1-2 arkadaşında da aynı sorun olmuş. Oh be dedim, tamam ben aleti kırdım belki ama böyle de bir sorunu varmış benim neden olmadığım. Sonunda kocamın sponsorluğunda başka bir pompa almaya karar verdim. Beğendiğim model Ameda'nın çift göğüs için olan bir modeli. Vakum seviyesi ayrı ayrı ayarlanabiliyormuş, bir de bunu deneyelim bakalım dedim. Benim için en önemli özelliği motor kısmının ayrı yerde olması. Vakumu hortum aracılığıyla ilettiği için direkt sütle temas etmez diye düşünüyorum. Umarım umduğum gibi çıkar. Fiyat olarak Medela'nın 2 katından fazla. Okuduğum yorumlarda hastanede kullanılan tiplere en yakın model olduğundan, süt verimini artırdığından falan bahsediliyor. Diğeri için de güzle şeyler okumuştum, o yüzden umarım paramızı sokağa atmıyorumdur. Diğerini de firmaya gönderip ne yapılabilir diye soracağım. Belki motor problemini üretim hatası olarak değerlendirirler de garanti kapsamna sokarlar. Olmasa da sağlık olsun :)

25 Şubat 2011 Cuma

Daha fazla bebek istenir mi?

Bebeklerimi kucağıma almak, beni gördüklerinde kollarını bacaklarını sallayarak mutluluklarını ifade etmeleri, konuştuğumda bana gülmeleri içimi eritiyor. Bir birine bakıyorum bir diğerine, içime sokasım geliyor onları. Karşılaştığım herkes bebeklerimi soruyor, iyi olduklarını söylediğimde de "ay çok zor, biz daha biriyle başa çıkamıyoruz" diyor. Hamileyken de çok dinlemiştim bunları, o zaman da gülmüştüm, hala da gülüyorum.

Tamam, ikiz büyütmek zor, yardımcınız olmadan imkansız gibi birşey hatta. Aynı anda uyansalar sorun, ayrı ayrı uyansalar saatler boyu uykusuzluk ve yorgunluk sizi bekler ama yine de güzel. O zaman da demiştim ya, benim rutinim bu. Tek bebek büyütmedim ki nasıl birşey olduğunu bilip karşılaştırayım. Bebeğine göre değişir elbette ama herhalde bana oranla biraz daha rahattır tek bebek anneleri. Ama benim de mutluluğum onların iki katı naber :)

Çocuklar tek kalmamalı, kardeşleri mutlaka olmalı dedim hep. Kendisinin kardeşi olan ama çocuğunu tek başına bırakan arkadaşlarımı doğurmaları için kandırmaya çalıştım ama başaramadım. Bakabilecek durumda olmayanlar için birşey diyemem elbette ama bakabilecek olup da rahatını bozmak istemeyenleri anlayamıyorum. Belki daha 3.5 aylık anne olduğum için bilmediğim şeyler var bu hususta, ahkam kesmemeliyim ama anlamıyorum işte. Bebekler o kadar güzel şeyler ki, insan nasıl bir tane daha istemez diye düşünüyorum meleklerime baktıkça. Hep iki çocuk istemiştim, şükürler olsun ki ikisi de aynı anda geldi bana. Eğer tek bir bebeğim olsaydı (yaşım şu anda 39 olduğu için) belki de ikinciyi yapmayı çok istememe rağmen tereddüt edecektim. Amniyosentez kabusuyla bir kez daha karşılacak olacağım için korkacak, bebeğimin sağlığı için endişe edecektim. Kimbilir belki de sırf bu yüzden ikinciye cesaret edemeyecektim. Neyse ki şimdiden iki bebeğim oldu, gönlüme göre oldu herşey.

Yine de meleklerime bakınca acaba diyorum, bebeklikten çıkıp kocaman birer çocuk olduklarında bebekliklerini özler de evde bir kez daha bebek sesi olsun ister miyim? İstesem de cesaret edebilir miyim?

:)

24 Şubat 2011 Perşembe

İnek, Keçi, Yazı, Ödül

Alakasız bir başlık oldu farkındayım. Birbiriyle ilgisiz ama bir o kadar da ilgili 3 olay hakkında yazacağım. Kelimeler ilgisiz gibi görünse de hepsi hayatımdaki bir şeyle ilgili ve birbiriyle bağlantılı.

Ödülden başlayayım. Sevgili Kitap Kurduyum Ben beni Okunması En Keyifli Blog Ödülü verdiği blogların arasına katmış sağolsun. Çok gurur duydum. Sonuçta hepimiz birşeyler anlatıyoruz. Önce kendi kendimize yazmakla başlıyor, kendi hayatımızı yazarak başkalarını hayatlarımıza alıyor, sonra onların hayatlarına giriyor, bir parçaları oluyoruz. Blog yazmaya başlarken bu kadar çok blog arkadaşımın olacağı, "acaba ne yaptı, sağlığı nasıl vs." diye meraklanacağım, iyi dileklerini kalbimde hissedeceğim aklıma bile gelmemişti. Yaşasın blog kardeşliği.

Takip ettiğim her blogu bu ödüle layık görüyor ama özellikle şiir gibi yazan Mehtap Hanım'a (mevsimlerden roma) yolluyorum.

Dün Elçin'in Yeri'nin yönlendirdiği bir yazı beni çok etkiledi. Bir doğum fotoğrafçısı olan Çiseren'in yazısını paylaşmış sağolsun. Doğuma giden kızlarını bekleyen anneler hakkında bir yazıydı. Kendim okuduğum, ağladığım yetmezmiş gibi hemen anneme de okuttum. Kadıncağız hem okuduklarının hem de ben doğuma giderken hissettiklerinin (özellikle ameliyata girmeden önce oğlumun kalp atışlarını bulamadıklarında hissettiği korkunun) de etkisiyle ağlamaya başladı. Sonuçta salya sümük ağlayan iki kadın ve mutfağa kafasını uzatıp "neden ağlıyorsunuz" diye soran bir dede ve neler olduğunu anlamaya çalışan bir koca. Harika bir yazı, anne olun veya olmayın, mutlaka okuyun.

Gelelim İnek ve Keçiye. Minik kızım geçenlerde çok sık kaka yapmaya başladı. 2 seferinde beyaz pütürler vardı, ikisi hafif mukusluydu ve sonuncu da hafif kanlı. Biraz korktum internetten ne olabilir diye araştırdım ve ertesi gün ne olacağını görmek için beklemeye başladım. Kocama evhamlanmasın diye ertesi gün söylemeye karar verdim çünkü bütün gece uyanık kalacağını biliyordum (o gerçi birşeyler döndüğünü hissetmiş).

Ertesi gün kaka sayısı azalmayıp kan olmasa da mukus görmeye devam edince doktorumuza ulaşıp durumunu ilettim. Bana bu aralar dizanteri salgını olduğunu ve gaita örneği vermemiz gerektiğini söyledi. "Bezinin içine bir torba koyun, yarım saat içinde getirin" dedi. Tahlil istek formunda rotavirüs için de istek yapıldığını görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü çünkü aşı yaptırmamıştık. Doktorumuz pahalı bir aşı olduğunu, istersek yaptırabileceğimizi ama aşının sadece rotavirüse karşı etkili olduğunu, daha adenovirüs vs. gibi pek çok virüs tipi olduğunu söylemiş, "pek gerekli değil, ucuz birşey olsa herkese önerirdim, yaptırmazsanız en fazla bebeğiniz kusar, serum takılır" demişti. O pek gerekli görmeyince biz de yaptırmaktan vazgeçmiştik. Kağıttaki rotavirüs analizi yazısını görünce işte bu yüzden üzülmüştüm.

Tahlili verdikten hemen sonra doktor kızımızı muayene etti. "Dizanteride rastlanan tablo yok, bebek gayet sağlıklı görünüyor" diyerek içimizi ferahlattı. "Bazen inek sütü içeren mamalara böyle reaksiyon gösterebiliyor sindirim sistemi" dedi ve bize Golden Goat diye keçi sütü içeren bir mama önerdi. Bana da 3 hafta boyunca inek sütü içeren her üründen uzak durmamı söyledi. Bebeğime keçi sütlü mama, bana keçi sütü ve keçi peyniri aldık hemen.

Tahlil sonuçları temiz çıktı. Rotavirüs negatif yazısını okuyunca nasıl ferahladım anlatamam. Ben bebeğimin midesini üşüttüğüne de inanıyorum bir şekilde. Biz ihsal olduğumuzda nasıl perişan oluyorsak yavrumun tazecik bağırsakları da öyle. Arada gördüğüm hafif kan bağırsaklarının tahriş olmasından dolayı olmalı.

Sonuç olarak bebeğim her mama veya memeden sonra dışkılıyor, durumu gittikçe düzeliyor ama poposu kıpkırmızı, benim hala içim buruk. Keşke ben hasta olsam da o olmasa diyorum.

Not: Bebeğimizi hastaneye götürürken kardeşini evde bırakmıştım. İkizi yanında olmayınca içim nasıl buruldu anlatamam. Allah kardeşinden ayırmasın bebeğimi, tüm kardeşleri de birbirine bağışlasın.

22 Şubat 2011 Salı

Hamilelik hatırası

Hamileliğin hala geçmeyen izleri var benim için. Herkesin bildiği klasik olanları yazmayacağım, benimki farklı ya da bana farklı geliyor: Tetik parmak oldum.

Daha önce de yazmıştım, özellikle hamileliğimin son zamanlarında başparmaklarımı kullanamaz olmuştum. Bir şey kavrarken çok canım yanıyordu hatta kavrayamıyor, tabak falan almak için kocama sesleniyordum. Ödemden dolayı sinirlere baskı olduğunu ve hamilelik sonrasında geçeceğini okumuştum ancak geçmek bir yana, iyice kötüleşti durumum. Danıştığımız bir ortopedist 3 ay beklememizi, sonra tekrar gelmemizi söylemişti. Bu 3 ay zarfında ödem iyice azalacağı için düzelme ihtimali vardı.

3 ay biterken durumum şuydu. Sağ elim nispeten düzelmiş ancak sol elimdeki ağrılar geçmemişti. Üstelik artık baş parmağımı geriye doğru bükemiyor, elimi tüm parmaklarım açık olacak şekilde tutamıyor, her iki başparmağımı kıvırmaya çalıştığımda tık-tık diye sesler duyuyordum. Teşhisi doktora gitmeden koymuştuk zaten, annemin de zamanında cerrahi operasyon geçirmek zorunda kaldığı ileri aşama tetik parmak rahatsızlığı olmuştu. Neyse ki benimki daha başlangıç olduğu için "ilk olarak steroid enjeksiyonu ile müdahale edelim, cerrahiyi en son çare olarak düşünürüz" dediler. İki başparmağımın tendonuna enjeksiyon yapıldı. Ağrılarım çok azaldı, parmaklarımı açabilir hale geldim ancak o tık-tık sesi halen gitmedi ve sol başparmağım halen geriye kıvrılmıyor. Onu bunu rahatça kavrayabiliyorum ama, buna da şükür. Bu hafta kontrolüm var, sanıyorum doktorum bir enjeksiyon daha yapacak. Çok hafif acı hissediyorum enjeksiyonlar sırasında ama hiç önemi yok, bebeklerimi kaldırırken bile canım yanmaya başlamıştı artık, o acının yanında bununki de laf mı :)

21 Şubat 2011 Pazartesi

Öncelikler mi değişiyor, vakit mi geçiyor?

9 Şubat yazımı bir türlü yazamadım. Önceliklerimin değişmesi, kocamın ikinci planda kalması falan değil bunun sorumlusu. Bildiğiniz vakit darlığı.

Bebekler olunca kocalar ikinci plana atılır, adamlar depresyona girer derler hep. Bebeklerim elbette ki öncelikli ancak kocamı da ikinci plana atmadığımı düşünüyorum. Ona olan aşkım hiç azalmadı mesela, bilakis bebeklerimin gelişiyle arttı. Yılbaşı, sevgililer günü, yaşgünü vs.de hediye alamayıp program hazırlayamamam ona olan ilgisizliğimden değil asla, dışarı çıkıp hediye alacak, arayacak, internette fazla vakit geçirip hediye bakacak vakit bulamayışımdan.

9 Şubat birtanecik kocamın yaşgünüydü. Şimdiye kadar hep baş başa kutlamıştık, bir de kutlu doğum haftası kapsamında anne-babalarla birlikte kutlardık, ama o gün hep baş başa olurduk. 6 yıl boyunca böyle olmuştu, 7. yıl herşey değişti. Bu yıl bebeklerimizle birlikte kutladık kocamın yaşgününü. Hediye alamadım belki evet ama pastasız bırakmadım kocamı. En sevdiği pastaneden gidip güzel bir pasta aldım. Mumları koydum ve yaktım, kutlamaların olmazsa olmazı maytap ise çok duman çıkarttığı ve bebeklerin solumaması için sadece süs olarak konup yakılmadan kaldırıldı. Hediye alamadım belki ama kocam kucağında şimdiye kadar almış olduğu en güzel iki hediyeyle birlikte üfledi mumlarını. (Evllilik yıldönümü, yılbaşı, yaşgününü bu şekilde atlattık ama babalar günü için bir hediye düşünmem lazım galiba :) )

Kocamın yaşgünü aynı zamanda bebeklerimin 3. ay dönümü olması açısından da önemliydi bizim için. Tam 3 aydır birlikteyiz bebeklerimizle ve dediğim gibi bana sanki öncesi yokmuş, hep yanımızdalarmış gibi geliyor. Allah kimseyi yavrularından ayırmasın. Düşündüm de bizim için önemli olan günler hep ayın 9'unda. Kocamın yaşgünü 9 Şubat, bebekleriminki 9 Kasım, evlilik yıldönümümüz 9 Ekim. 9'lu seriyi bozan tek şey benim 1 Haziran'daki yaşgünüm ama bunu da 9+1=10 yani mutlu geçen 2010 senemiz gibi bir mantığa oturtarak kendime pay çıkarabilirim değil mi?

20 Şubat 2011 Pazar

Zaman önde ben arkada

Bu aralar zaman o kadar hızlı akıyor ki, bırak yetişmeye çalışmayı, nasıl geçtiğini bile anlayamıyorum. Bir örnek vereyim. Perşembe aldığım Penguen'i ve Cuma aldığım Uykusuz'u yeni sayıları çıktığında hala okuyup bitirememiş oluyorum. Kendimi zamanın peşinden koşan ama yetişemeyip bir de üstüne üstlük soluk soluğa kalan biri gibi hissediyorum. Biraz yavaşlasa keşke.

Neyse. Yazacak şey çok ama vakit dar, kısa keseceğim. Ana kucaklarından bahsetmiştim geçenlerde. Gerçekten de kurtarıcım oldular. Bebeklerim de çok sevdiler onları. Üzerinde yatıyorlar, odadan odaya dolaşıyorlar, mama yiyorlar, harika aletler anlayacağınız. Aşağıda bebeklerimin resmini ve ne kadar rahat olduklarını görebilirsiniz.

Bu arada bebeklerimizle birlikte 3 ayı devirdik. Aslında 3 ay normalde kısa bir süre sayılabilir ama bana sanki hep birlikteymişiz gibi geliyor. Bebeklerimin olmadığı bir zaman yokmuş, hep buradalarmış gibi geliyor. Allah her isteyen versin, sağlıklı, mutlu ve huzurlu olsun bebeklerimiz.

12 Şubat 2011 Cumartesi

Çok uzattım

Kavgayı? Küslüğü? Sohbeti? Etek boyunu? Saçı?

Hiçbiri.

Arayı çok uzattım, yazmak istedim ama yazamadım. Planladım ama vakit bulamadım. Kocamın yaşgününü, aynı gün bebeklerimizin 3. ayını kutladığımızı bile yazamadım. Ama yazacağım. Bir süre daha izin bana.

5 Şubat 2011 Cumartesi

Kurtarıcım anakucağı

İkiz bebek büyütmek gerçekten de zor şey. Size yardım eden birileri olsa bile ev işleriyle uğraşmak bazen oldukça zor, bazen de imkansız olabiliyor. Bazen yıkadığım çamaşırları makineden saatlerce çıkartamıyorum. Bebeklerimin birisi uyurken diğeri uyanık oluyor, tam uyuttum derken uyuyan uyanıyor, bu böyle sürüp gidiyor.


Hamileyken ana kucağı-araç koltuklarımızı aldığımızda bebeklerimi onlara oturtur işime gücüme bakarım diye düşünüyordum. Mutfakta birlikte yemek yapma hayallerim vardı mesela. Ama olmadı. Çok dik duruyorlardı, rahat edemediklerini düşündüm. Geçen hafta bir arkadaşımız kendilerine artık küçük gelen bir ana kucağını verdi bize. Tam yatay pozisyondan dik konuma ayarlanabilen, sallanabilen bir ana kucağı. Sallanması hem ileri geri hem de yanlara doğru ama biz alışmasınlar diye yanlara doğru sallamadık hiç. Sonuçta bir bebek kucaktayken diğeri ana kucağında yatabildiğinden gayet memnun kaldık. Gece yatak olarak bile kullanabildiğimiz için bir tane de biz alalım dedik. Malum, evin nasıl soğuk olduğundan bahsetmiştim, oturma odasına yatağı taşımaktansa böylesi daha kolay olur dedik ve siparişimizi verdik. Bizim aldığımız biraz daha dandik, sadece ileri geri sallanıyor ama avantajı daha hafif olması ve iki tane sapı olduğu için taşıması daha kolay (bebek üzerindeyken bile). Ayrıca ikisinin de kemeri olduğu için bebeğim kaydı düştü derdim de yok.

Sonuç olarak her bebeğin oturabildiği bir ana kucağı var şimdi. Ve benim de blog yazacak vaktim :)

Bizim aldığımızın fotoğrafını aşağıya ekliyorum. Bir fırsat bulduğumda bebeklerimin olduğu fotoğraflarını da eklerim.

3 Şubat 2011 Perşembe

Gelen gideni daha aratmadı ama bu da olmaz ki

Üst kat komşularımızın taşındığından bahsetmiştim. Tepemizde koşturan, hoplayan zıplayan, bağıran çağıran, kapıları çarpan kimse yok, çok mutluyuz. Ancak üst katın boş olmasının maalesef kötü bir yanı da var: ısınan hava yukarı çıkıyor ve bu soğuklarda evimizin ısısını yukarıdan kaybediyoruz. Zaten üst kattakilerden bir hayır görmedik şimdiye kadar, bize son hediyeleri de kış ortasında taşınmak oldu.

İşin kötüsü alt kattakiler de ortadan kayboldu. Zaten gündüzleri pek yakmıyorlardı kombiyi, şimdi okullar tatil olunca bir yerlere kaçmışlar. Yılbaşı zamanı da yoklardı, yine donmuştuk. Kombili evlerde ne kadar yakarsanız yakın, alt ve üst katınızdakiler de aynı şekilde yakmıyorsa ısınmak mümkün olmuyor. Biz neyse üşümüyoruz da bebeklerim üşüyecek diye korkuyorum. Doğalagaza, elektrik sobasına abanıyoruz biz de. Ah üsttekiler, ah alttakiler, ne gareziniz var bize.

Daha önce ifade etmiştim, bir kez daha edeyim, kombili evde oturanlar kış boyunca kombiyi kapatıp bir yerlere gitmemeli. Gideceklerse kombiyi açık bırakmalı veya seyahatlerini yaza ertelemeli.

Sinirim bozuldu.