29 Ekim 2013 Salı

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlayana da kutlamayana da kutlu ve mutlu olsun. Hepimiz Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet sayesinde burada değil miyiz ne de olsa? Bakınız google bile kutlamış :)


28 Ekim 2013 Pazartesi

Çocuklara çok dikkat etmeli!

Bu veletlere çok dikkat etmeli çok! Kaşla göz arasında hiç olmadık şeyler yapabiliyorlar, pes doğrusu. Hayır, kendilerine zarar vermelerinden bahsetmiyorum, o ayrı konu, bu seferki sorunum bana zarar vermeleri. Küçükken kafama kocaman ve ağır projektörü düşürmeleri veya çekmeceyi kafama geçirmeleri, babalarının gözlüğünü yamultmaları, babaanneninkini kırmaları ve anneannenin burnunu kırma teşebbüsleri de değil konu. Konumuz özellikle oğlumun elektronik cihazlara olan düşkünlüğü. Oğlanların hepsi mi böyle anlamıyorum vallahi, yavruda bir merak, onu bunu açma, bulduğu her düğmeyi çevirme isteği var nedense. Hatta bildiğiniz kurtlu. Boyu yettiği her düğmeyi çeviriyor, olmasa taburesini alıp geliyor ve artık sandalyeleri de istediği her yere taşımaya başladı ki en fenası bu oldu galiba.

Fırın düğmeleriyle oynadığı ve ben de salak gibi kontrol etmediğim üstü yanan ama içi tam pişmeyen tavuklar, yine üstü kızaran ama altı pişmeyen kekler, saatler süren yemek pişirme fasıllarına geçen hafta kombi vukuatı eklendi. Akşam eve geldiğimde bizim ev  hiç olmadığı kadar sıcaktı birkaç gündür. Gündüzleri sıcak geçiyor, akşamları da alt kattakiler iyi yakıyor herhalde diye düşündüm ama o kadar sıcaktı ki dayanamayıp 2 gece kapayıp sabaha doğru açtım kombiyi. Peteklerden öyle bir sıcaklık yayılıyordu ki şaştım kaldım hatta. Ama kombiyi kontrol etmek aklıma gelmedi. Meğer benim minik meraklı oğlum (kız olduğunu sanmıyorum, kesin oğlandır) kombiyi sonuna kadar açıyormuş. Farkedince kombinin kapağını kapalı tutmaya başladık ama yakında nasıl açılacağını bulur nasıl olsa.

En son vukuatını ise bu sabah farkettim. Birkaç gündür buzdolabındaki herşey çürümeye, bozulmaya başladı. Süt içecek oluyorum, ısıtınca kesiliyor, haydi uzun süre açık kaldı diyorum. Mandalinalar sonsuz bir hızla çürüyor ki 2 ay önce aldığım elmalar hala taş gibiydi en son yediğimde, demek ki mandalinalar iyi değildi diyorum. Bozulan herşeye bir bahane bulurken yeni alınan peynirler de küflenmeye başlayınca uyandım. Hayır, buzdolabının taksidi bile bitmedi daha bozulmuş olamaz ve çok da memnun kaldığım bir aletti. Meğer benim minik yavru sandalyeyi dolabın yanına taşıyıp üzerindeki düğmelerle oynuyormuş. Ve sağolsun aleti tatil ayarına getirmiş. Kimbilir kaç gündür sadece buzluk kısmı çalışıyormuş meğerse. Bir sürü bozulan şey oldu ama herhalde elektrik faturası az gelerek telafi eder. Doğalgaz faturasını ise düşünemiyorum bile :)

15 Ekim 2013 Salı

İyi bayramlar


Trafik kazasız, sakar kasap habersiz, kurbanların kesilen diğer kurbanları görüp acı çekmeden doğru şekilde kesildiği, mutlu ve huzurlu, sevdiklerinizle birlikte geçireceğiniz, küçüklerin el öpüp bol bol para aldığı güzel bir bayram dilerim hepinize.

14 Ekim 2013 Pazartesi

Bayram öncesi çocuk gelişimi (kel alaka :) )

Arefe günü benim için bayram temizliğinin sonu demek. Aslında bugüne kadar bitmiş olmalıydı ama etrafta dolanan iki velet varken pek mümkün olmuyor. Bir yandan iş yapıp bir yandan "yapma oğlum, gelme çocuğum, sakın evladım, Berkeeeeeeeeeeeeeeeeee naptın sen" diye bağırıp çağırıyorum. Mutfakta birşeyler yiyen veya salonda televizyon seyreden çocukların hazır dikkatleri benden uzaklaşmışken içeriye kaçıp bir iki iş bitireyim derken dahili sensörleri hemen uyarı veriyor, yanımda bitiveriyorlar. Sonrasında da "anne napıyorsun? oraya nasıl çıktın? düşeceksin" şeklindeki sohbetimiz arasında bir yandan da cam silmeye ve yere düşmemeye çalışıyorum. Oğlum sağolsun  en sonunda ben cam silerken içine su doldurduğum leğenimin yanına basmak suretiyle her yeri ve kendini su içinde bırakınca dünyalar benim oldu. Farkındaysanız ekseriyetle oğlandan bahsediyorum, oğlanlar çok yaramaz oluyor çoook.

Acaba birşeyleri yanlış mı yapıyorum diye çocuk gelişimi kitapları alayım dedim, yavrular uyurken internetten onu ekle bunu ekle derken 10 tane kitap atmışım sepete (aslında 11 idi ama birini geçenlerde çocuğu büyüyen ve ihtiyacı kalmayan bir arkadaşım vermişti). Sonra da evde neler var diye bir bakayım dedim. Meğer evde 4-5 tane kitabım varmış benim çocuk gelişimi hakkında, varlıklarını bile unutmuşum. Onlarla başlayıp sonra diğerlerini almaya karar verdim.Çok da kınadım kendimi. Varsa yoksa ders kitapları, projeler, makaleler. Oysa bunları da okumam lazım. Her ne kadar teorikle pratik uymasa da, içgüdüsel olarak bir şeyleri doğru yapıyorsam da okumam lazım sanıyorum çünkü bir yerde hata yapmış olmalıyım ki çocuklar bir süredir tırnak yiyor (önce kızım başladı sonra da oğlum). Aylardır tek bir el tırnağı kesemedim. Acı oje alayım dedim ama araştırdığımda gördüm ki uzmanlar sadece sorunu geçici olarak çözeceğini, altta yatan psikolojik problemi gizleyeceğini söylüyor. Ben de vazgeçtim ama alttaki sorun nedir (benim işe gidip gelmem mi yoksa) ve nasıl çözebilirim bilmiyorum. Belki kitaplarda bulabilirim.

Yine görüşürüz ama görüşemezsek hepinize iyi bayramlar.

13 Ekim 2013 Pazar

Peki neden kazmaymışım?

Böyle kazmalık olmaz diyorum başka da birşey demiyorum. Teknoloji meraklısı olan ben meğer teknoloji kazması olmuşum da haberim yok. Kötü anneyim, hiç yorum yok diye kendimi yerken meğer yorumlar geliyormuş ama ben alamıyormuşum, yorum yazanlara çok teşekkür ederim bu arada.

Efendim, ben fakültede kullandığım mail adresimi outlook hesabımdan okurdum hep. Sunucuda bir kopyasını bırak seçeneğini işaretlemez, böylece outlook'a çektiğim mailler sunucuyu şişirmezdi. Ama geçen yazdan beri outlook hesabımını kullanmadım çünkü hesabımı cep telefonundan rahat görebilmek için gmail hesabıma bağlamıştım ve çok daha rahat olduğu için hep telefonu veya direkt olarak gmail hesabını kullanmaya başlamıştım. Ama gmail ayarlarını yaparken sunucuda bir kopya bırak demişim meğerse, böylece mail sunucum şişmiş de şişmiş. 10 GB kota dolmuş ve bu nedenle hiç mail alamayaya başlamış. Önceleri fark etmedim, haftasonuydu, ev işleri falan derken dikkat etmedim. Ama bloga yorum gelmeyince bir de düşündüm ki beni her sabah kolaçan eden hatta günde birkaç mail yollayarak yoklayıp duran limango, morhipo ve binbir türlü spam mail de ortalarda yok. O zaman fakülte mailini kontrol etmek aklıma geldi. 3-4 ay içinde 8527 mail gelir mi? Gelmiş, kota şişmiş. Tek tek mailleri sildim de ferahladım, sonra da birkaç gün boyunca gelemeyen mailler bir şelale gibi dökülmeye başladı. Sizlerin yorumları da elbette. Kötü bir anne olmadığıma sevindim, çok teşekkür ederim hepinize :

Bu arada denizciğim, yorumlarının yayınlanmaması da benim bir başka kazmalığım, çok yoğun olduğum dönemlerde yorumları yayınlayıp cevap yazmayı unutmuşum, birikmişler hep. Onlarla da ilgileneceğim :)

8 Ekim 2013 Salı

Çok kazmaymışım

Yorum gelmedi demek kötü anneyim diye kendimi yerken meğer yorumlar geliyormuş ama ben göremiyormuşum. Asla teknoloji özürlü olmayan ben resmen teknoloji kazması olmuşum da haberim yokmuş (ya da geç uyanmışım diyelim). Bugünkü dersimin notlarını toparlamam lazım sonra kazmalığımı paylaşıciiim.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Hüsran

Dünkü yazımdan sonra yavrularla ne aktivite yapsam diye düşündüm. Makarna boyamak iyi bir fikir gibi geldi. Aslında suluboya olsa daha iyi olurdu ama özellikle Berke'nin elinde bir silaha dönüşeceği için cesaret edemedim. Kurşun boya kalemlerinin ucu sivri, hemen de kırarlar diye keçe kalemlerde karar kıldım. İkisinin önüne de birer küçük tabak fiyonk makarna koydum. çizmeye, boyamaya başladık. Sonuçta babaları ve ben boyama yaptık, bize 1-2 tane boyatıp, oyunu birşeye benzetemedikleri için sıkıldılar. Biraz daha büyüdüklerinde yapalım bari diye kağıt verdim ellerine. Güzelce karaladılar, resim çizmeye çalıştılar, sonra bundan da sıkıldılar. Ama olsun, aktivite aktivitedir.

Gerçi bu aktivite bana ertesi sabah çizilmiş bir koltuk olarak geri döndü, o da ayrı mesele. Tuvalete gitmemden faydalanan oğlum koltukta 3 farklı renkte güzel bir karalama çalışması yapmış. Artistik yeteneğini dünyadan saklamak, dünya çapında muhteşem Berke şeklinde bir infial yaratmamak için hemen sildim tabii, şöhretsiz bir hayatın tadını çıkarsın :)

Bu arada biraz da kırıldım herkese. Dünden sonra "yok canım, çalışan annelerin ortak sorunu bu, kendini kötü hissetme" gibi yorumlar gelir sanıyordum ama gelmedi. Ya gerçekten kötü bir anneyim ya da kötü bir blogger olduğum için kimse artık beni okumuyor. İkincisine inanmayı tercih ediyorum elbette.

Hem iyi bir anne hem de iyi bir blogger olacağım bundan kelli.

:)

4 Ekim 2013 Cuma

Kötü anne

Kötü bir blogger olduğum kesin, baksanıza geliyorum diyip bir türlü gelemiyorum. İşler azalacağına arka arkaya geliyor üstüme üstüme. Bu hengamede bir de oda değiştirdik fakültede. Oda arkadaşımla yan yana odalara geçtik, artık tek başımıza yayıldıkça yayılabiliriz. Kitaplarımız, tezlerimiz vs. şimdi bile bir sürü yer kaplamışken eski odamıza nasıl sığdığımıza şaşıp kalıyoruz sürekli. Hala da tam yerleşmiş değilim, dolapların, çekmecelerin içi ortalık derli toplu görünsün de iyice sinirim bozulmasın diye öylece attığım bir sürü tasnif edilecek belge vs. ile dolu.  Eski odayı apar topar taşıdığımızda durum aşağıdaki gibiydi:



Şimdi gayet güzel oldu. Saatimi henüz takamadım, 1-2 de ufak tefek eksiğim var, onları da halledince foto eklerim yine.

Kötü blogger olma nedenlerimi açıkladıktan sonra gelelim diğer meseleye. Ben galiba kötü bir anneyim. Çalışan anne olmak çok zor ama inanın akademisyen anne olmak daha da zor. Gerçi fakülteyle ilgili işlerimi geceleri kalkıp yapmaya çalışıyorum ama eve geldikten sonra yemek, ortalığı toplama, haftasonu dersen temizlik, yemek, ıvır zıvır derken çocuklarla adam gibi vakit geçirmediğimi farkettim son zamanlarda. Özellikle haftasonlarım iş yapmaya çalışıp arada laf dinlemedikleri için çocuklara bağırmakla geçiyor. Onlarla geçirdiğim yegane adam gibi vakit hafta sonu sabah kahvaltıları. Bu arada kızım iyice sırnaşıyor, oğlum kucağıma çıkıyor, öpüşüp koklaşıyoruz ama sonra ben yine işlere gömülüyorum. Bir de hava güzelse el ele tutuşup Migros'a alışverişe gidiyoruz zaman zaman. Oysa eskiden eve gelip yemek yedikten sonra 1 saat oyun saati yapar odalarına girip oyun oynardık babalarıyla birlikte. Çocuklar bizimle vakit geçirsinler derdik. Ama onlar iyice ayaklanıp odadan açmaya başladıklarından beri yapmıyoruz. Nerde kaldı eğitici-eğlendirici aktiviteler, değişik oyunlar. Hatta daha da kötüsü aklımın bir köşesinde hep yapmak-yetiştirmek zorunda olduğum şeyler olduğundan stresimi onlara da yansıtmaya başladım, toleransım iyice azaldı. Kendimden çok şikayetçiyim ama bir türlü değişemiyorum. Bu aralar havalardan mütevellit soğuk algınlığına yakalandılar, burunları akıyor, geceleri uykuları bölünüp duruyor. Ben de uyuyamıyorum haliyle ve tüm bunlara bir de 3-4 günlük uykusuzluk eklenince iyice coşuyorum. Kötü bir anne oldum çıktım iyice. Değişmem, düzelmem lazım. Bu yıl kreşe vermeyeceğim ama seneye kreşe başlayınca iyice benden kopacaklar artık, öğretmenleri, arkadaşları olacak. Başkalarıyla daha çok vakit geçirecekler, bana bağımlılıkları azalacak ve ben bu durumu kıskanacağım. O zaman kendime çeki düzen verip bu son yılımın tadını çıkarmam lazım, sonra hızla büyüyecekler çünkü.

Bir de kocam geçen gün "bu çocuklar evcil hayvan gibi, hep evdeler, bizim gibi dışarıda hayatları yok, tek arkadaşları biziz, bunu unutma" dedi. Öyle içime dokundu ki bu laf. İlk fırsatta çocukları hızlı trene atıp fakülteye götürdüm birlikte dışarıda vakit geçirelim, onlar için de değişiklik olsun diye. Ama gerisi aynı, akşam oldu mu eve gelip coşan bir anne.

Toparlanmam şart, kötü anne olmak istemiyorum ben  :(