29 Nisan 2010 Perşembe

Bir tane daha

Noracığım "hep seni mi buluyor böyle şeyler yoksa çok iyi bir gözlemci misin" yazmış yorumunda sağolsun. Aslında bilmiyorum, ya denk geliyor, ya da etrafa bakınıyorum, gözlerim fıldır fıldır dönüyor ve görüyorum.

Bu da 1-2 ay önce gördüğüm ama bir türlü yazamadığım bir şey.

Otobüsle eve giderken bir gün Mithatpaşa caddesinde sağa sola bakınırken bir sürücü kursu tabelasına rastladım. Daha sonraları sürücü adayı arabalarını da gördüm Kızılay'da, yazmak farz oldu. Kursun adı "Ehliyet Keyfi". Simit Keyfi vs. gibi isimler haydi bir derece de, ehliyetin ne keyfi oluyor anlamadım. Yıllardır kimlik niyetine kullandığım bir ehliyetim va ama bana hiç keyif vermedi. Araba kullanmak keyif dersek o zaman sürüş keyfi olsaydı adı daha iyi olmaz mıydı?

Galiba hep bana denk geliyorlar :)

28 Nisan 2010 Çarşamba

Ce-e

Ne zaman bitecek bu yoğunluk bilmiyorum. Galiba dönem bitene kadar bitmeyecek. Ne yazabiliyorum, ne takip ettiğim blogları okuyabiliyorum. Korkunç bir haldeyim.

Kısacık bir şeyler yazıp kaçayım istedim.

Geçenlerde yolda giderken bir araba gördüm. Şahin veya Kartal modeldi. Arkasında aynen şu yazıyordu:

"The important is motor's beuty".

Bir kere kardeşim İngilizce bilmiyorsan neden Türkçe yazmıyorsun. Hem beauty yanlış yazılmış hem de important kelimesinden sonra "thing" gibi birşey eksik.

Daha da vahimi, motorunun güzelliğiyle övünen bu arkadaşın arabası yolda kalmıştı ve arabayı itiyorlardı. Demek güzellikten daha önemli şeyler de varmış, mesela motorun çalışması gibi :)

15 Nisan 2010 Perşembe

Şaka gibiyim

Gerçekten de şaka gibiyim. Son yazımı 1 Nisan günü yazmış ve sonrasında bir daha yazmayarak kendime 1 Nisan şakası yapmışım. Bu ara işlerim o kadar yoğun ki, bırakın yazmayı, diğer blogları adam gibi takip edemiyorum bile. İşler azalacak gibi de görülmüyor, ne olacak bilmiyorum.

Geçen bu yaklaşık 15 günün özetini vereyim o zaman. Fakültede hiçbir şeye yetişememeye başladım ve daha yapılacak bir sürü işim var. Birini bitirip rahatlayayım demeden başkaları çıkıyor karşıma. PS2'de Lord of the Rings oyunu oynardım bir ara. Bazı aşamalarda karşıdaki orclarla, uruk hailarla falan savaştıktan sonra ölenin yerine yenisi gelirdi. Savaş da böylece uzayıp giderdi. Aynen onun gibi. Biten işin yerini hemen bir yenisi alıveriyor. Benim enerjim de iyice tükeniyor.

Açık Öğretim Sınavında gözetmenliğe gittim yine. Hatta sizin için fotoğraflar da çektim ama bir türlü ekleyemedim. Belki bir ara eklerim. Geçen yılki aynı zamanları düşündüm ister istemez. O zaman yine aynı semtteki bir okuldaydım ve hamileydim. Sabah oturumundan çıkınca İlkaycığımın doğum yaptığını öğrenip sevgili eşiyle konuşmuştum. Zaman ne çabuk geçiyor diye düşündüm ve o günkü yazımı okumamaya karar verdim. Neyse.

FarmVille iyice içimi baydı. Zaten baymasa da ilgilenecek vaktim yoktu ben de ipin ucunu bıraktım. Zaten 70. level olmuşum, artık gidecek bir yer kalmamış, yeter artık dedim. Kocam da aynı şekilde. Anlayacağınız zirvede bıraktık FarmVille'i.

Bahar yorgunluğu son hız devam. Havalar bir iyi bir kötü giderken zaten aksini de beklemiyordum. Bahar + İş yorgunluğu derken akşamları pilim bitiyor, erkenden sızıveriyorum. Benim gibi bir internet bağımlısı internetten uzak kalıyor, bilgisayarı açacak takat bulamıyorum. Geçecek ama inanıyorum. Aesculus'lar yapraklandı, yakında çiçek de açacaklar. Rasemus (salkım) çiçek durumları tomurcuklanmış. Bembeyaz açacaklar kısa bir süre sonra, yolun karşısında bir tane de pembe açacak. Herşey güzel olacak.

2010 güzel olacak demiştim, güzellikleri görmeye başladık. Darısı 2009'dan illallah diyen herkese.

Derse gitmeliyim, sonra sınav kağıdı okumalı, sonra bir projenin analizleriyle ilgilenmeli sonra da lab. defterlerini okumalıyım. Bir süre daha ortalarda olamayabilirim. Haydi bakalım.

1 Nisan 2010 Perşembe

Baydı beni

Nedense bu aralar internet de baydı beni. Birşey yapmak istemiyorum diyordum ya, buna internet de dahil oldu. Daha doğrusu Facebook'a artık bakasım yok, Farmville'de ise ulaşılabilecek son seviyeye gelince ilgimi kaybetmeye başladım, artık sıkılıyorum. Facebook haberleşmek, kim ne yapmış görmek için güzel ama o kadar dandik ve gereksiz uygulamalar var ki gıcık olmaya başladım artık. Bilmemkimin sevdiği kişinin adının ikinci harfinin ne oldugu hakkında bir yüzdeyi, Kastamonu'nun en sevilen ilçelerinin sıralanışını, kimin kimi takip ettiğini görmek istemiyorum. Bilgi güzel şey ama gereksizi bayıyor. O uygulamayı bloke et, bu kişinin şu bildirimlerini engelle derken içim iyice sıkıldı. Bu dönem geçecek umarım. Ama hiç değişmeyecek birşey var. O da sosyal ağlara bağlanabilen telefon reklamlarını gördüğümde midemde oluşan bulanma hissi. Her dakika Facebook'ta, Twitter'da neden olmak ister ki bir insan? Eğer genç olmanın göstergesiyse bu galiba ben gerçekten yaşlandım.

Bir ara N97'nin çıkmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Hatta bu konuda bir yazı bile yazmıştım. Ama telefon piyasaya çıkınca ilgimi kaybetmiştim. İyiki de öyle olmuş. Elimdeki telefon (N73) istediğim herşeye sahip. Radyosu var, music player, video player, kamerası var, internete de girip maillerime bakıp dosya indirebiliyorum. Daha ne isteyeyim. Bir de cep telefonundan facebook'a bağlanmak mı? Nolur eksik olsun.