30 Aralık 2010 Perşembe

Seni çok sevmiştim

Seni çok sevmiştim ama her güzel şeyin olduğu gibi bunun da bitmesi gerekiyor, artık gitmen lazım. Gidiyor olsan da seni asla unutmayacağım, bana yaşattığın mutluluklar, beraberinde getirdiğin güzellikler benden parçalar olarak hep yanımda, kalbimde olacak.


Güle güle 2010. Benim için çok özel bir yıl oldun sen. Bir önceki senenin acılarını silmiştin. Hamile olduğum müjdesini fısıldamıştın kulağımıza. Sonra da bir önceki sene bebeğimizi kaybettiğimizi öğrendiğimiz tarihte ikiz annesi olacağım haberini getirmiştin bize. İş hayatımı da ihmal etmemiş, uzun zamandır beklediğim kadroyu getirerek akademik anlamda ilerlememi sağlamıştın. Sonlarına doğru da en büyük hediyelerim olan iki meleğimi verdin bana.


Seni asla unutmayacağım, 2009'dan nefret etmiş, senin gelişini dört gözle beklemiştim. Şöyle bir geriye bakıyorum da beklediğime değmiş. Artık gidiyorsun ama dediğim gibi, ne ben ne de kocam seni hiç unutmayacağız.


Bu arada, 2011'i tanıyorsundur mutlaka, söyler misin gelirken o da bir zahmet güzellikler getirsin yanında. Mutlaka yanına almıştır ama sen bir hatırlatıver. Kocama da kadro gelmesi lazım, onu unutmadan çantasına koyuversin. Ayrıca herkese mutluluk, sağlık ve huzur getirsin (biraz para da fena olmaz hani).


Herkese mutlu yıllar!


27 Aralık 2010 Pazartesi

Vicdan azabı

Bebeklerim artık daha uzun mesafedeki nesneleri ve kişileri görmeye ve takip etmeye başladılar. Çok güzel birşey bu çünkü bize bakıp gülüyorlar sonrasında da, içimin yağları eriyor. Ama bir yandan da hoş değil çünkü vicdan azabı çekiyorum. Bebeklerimin birisi kucağımdayken, emzirirken vs. diğeri bana gözünü dikip sanki "o neden kucakta, ben neden değilim" der gibi bakıyor. Gözlerini dikip ayırmıyorlar, ondan sonra bendeki vicdan azabı diz boyu. Kucağımdakini bırakıp diğerini alıyorum, sonra da bıraktığım bebeğim dikiyor gözlerini. Çok zor çok :)

25 Aralık 2010 Cumartesi

Çok şanslıyım

Bu fotoğrafın muhtemelen sizin için bir anlamı yoktur:
Bunun da olamaz:

Bir de birlikte bakalım. Bu iki nesnenin sizin için bir anlam ifade etmesine imkan yok:
Ama benim için bu iki tatlı kuru pasta aşk demek, sevgi demek, karşısındaki kişiye değer vermek demek, şefkat demek.

İki kuru pastadan tüm bu anlamlar nasıl çıkıyor peki? Anlatayım.

Her Türk gibi ben de ayçekirdeğini çok severim ancak belli bir miktardan fazla yediğim taktirde yüzüm sivilce dolmaya başlar. Tecrübeyle sabittir, 100 g'ı (kabuklu halde) geçersem fısır fısır çıkar sivilceler. Ben de mümkün mertebe yememeye çalışırım.

Geçenlerde babam kuru pasta alıp gelmiş yiyelim diye. Tatlı olanların yarısı yukarıda görüldüğü gibi ayçekirdeği kaplıydı. Haliyle pek yiyemedim, canım tatlı da çekmişti oysa. Kuru pastalara bakıp yutkunurken kocam tabağıma ilk fotoğrafta gördüğünüz kuru pastayı koydu. Karıcığı yesin diye tüm ayçekirdeklerini temizlemiş. Tek bir kuru pastaydı ama o bile yetti bana. Şimdi soruyorum size, bu adama aşık olunmaz mı? :)

24 Aralık 2010 Cuma

Buhar da lazımmış

Bir mama-meme seansından sonra yine birlikteyiz. Bebeklerim yataklarında mışıl mışıl uyurlarken iki satır yazayım dedim.

Oğlumun gaz problemi için deneyimli annelerin tavsiyesi üzerine Aptamil Conformil 1 aldım (doktora sormadım açıkçası, önerecek olsa geçen gidişimizde önerirdi zaten). İçeriği Aptamil 1 ile hemen hemen aynı, sadece miktarlarda çok küçük değişiklikler var diyebilirim, o yüzden sorma gereği duymadım. Sonuçta bu gazlı olma durumu bebeğin geçirmesi gereken bir süreç ama umarım kısa sürer. Kolik ağrısı gibi saatlerce ağlaması yok neyse ki ve gündüz-gece sorunumuz pek yok, sadece akşamları huysuzlanıyor oğlum, o ağlayınca içimiz parçalanıyor ama ne yapalım, geçecek gidecek.


Hergün yeni bir şey öğreniyor insan. Mesela bebeklerimin burnu tıkanmaya başlayınca buhar makinesi almam gerektiğini öğrendim geçenlerde. Bebekler ilk etapta bizim gibi ağızdan nefes alamazlarmış, koordine edemezlermiş bu işi. O yüzden burunlarının tıkalı olmaması çok önemli. Tıkanıklığın nedenlerinden biri de ortamdaki nemin az oluşuymuş, nemin belli bir düzeyde (%45-55 idi galiba) tutulması gerekirmiş. Bunu öğrenince hemen buhar makinelerini araştırmaya başladık. Karşımıza bir de soğuk buhar-sıcak buhar kavramları çıktı. Buhar dediğin sıcak olmaz mı? Ortaokulda öyle öğretmediler mi bize? Su 100 derecede kaynayacak da buhar fazına geçecek vs. vs. Peki o zaman bu soğuk buhar da ne? Elini buhara tuttuğun zaman gerçekten de soğuk. Meğer ultrasonik bir sistem sayesinde elde ediliyormuş. Kocam fizikçi olduğu için hemen altta yatan prensibi anlattı sağolsun. Fizikten pek hoşlanmayan ve anlamamak için direnen ben için "sizin laboratuarınızda kullandığınız ultrasonik banyo gibi" şeklinde özetledi.

Sıcak olması yanık riskini artırıyormuş. Doğru ya, bebekler her zaman küçük kalmayacak ki, büyüyecekler, cihazı merak edip ulaşmaya çalışacaklar, tüm çocuklukları boyunca gerekecek bu makine, o yüzden buharın yakıcı olmaması önemli. Bir forumda okuduğum bir yorumda, yorumu yazan kişinin doktorunun sıcak buharın havadaki toz ve mikroorganizmaları çocukların ciğerlerine daha kolay taşıdığını söylediği yazıyordu, doğru mu değil mi bilemem ama yakıcı olmaması benim için yeterli bir özellik. Kalorifer peteklerine su konulması aynı şekilde tavsiye edilmiyormuş (zaten bizim petekler kendini ancak ısıtıyor, eskinin sürekli sıcak kalan döküm kaloriferleri olmalı konan suyu buharlaştırması için, kombi sistemlerinde kullanılan dandik, ısı kesilince hemen soğuyan petekler olmuyor). Kendi gözlemim de ortalığın çok fazla yapış yapış nem olmaması.

Araştırdık, internete baktık, kullanan arkadaşlara sorduk, alışveriş merkezinde gördük (çocukları 40 uçurma için dışarı çıkaramayınca ertesi gün beni çıkardı kocam, gidip buhar makinesi baktık) inceledik ve sonunda Tefal'inkini aldık. Aldığımızdan beri de çalıştırıyoruz, umarım faydası oluyordur, miniklerimin nefes almasını kolaylaştırıyordur. Almak isteyen olursa eğer deneyimlerimi yazayım. Çok sessiz çalışıyor, çocuklar uyurken rahatsız olmamaları için çok güzel bir özellik. 4.5 litre hacmi var, hemen bitmiyor, sürekli su koymak zorunda değilsiniz. Su koyma yeri haznenin altında, su koymak biraz sıkıntı veriyor bana ama o kadar sorun değil. Tek sorun su giriş yerindeki kapağın iyi oturmaması. Bir yerde diş atıyor, hafif yamuk kalıyor. Kapağın ucunda kirece karşı kartuş takılmış, onun ağırlığı nedeniyle tam oturmadığını, bir yerden yamulduğunu sanıyorum. Su sızdırmıyor neyse ki ama sorun sadece bizde mi yoksa genel mi merak ettim. Kullanan arkadaşlara sorayım en iyisi.

Bugünkü deneyim paylaşımımızın sonuna geldik. En güzel günler, geceler sizinle olsun. Esen kalın.

21 Aralık 2010 Salı

40'ımız çıktı

2 gün önce 40'ımız bitti. Bebeklerimi 40 uçurmak için babaannelerine götürelim demiştik ama feci soğuklar bastırınca onlar bize geldiler. Değişik bir 40 uçurma oldu anlayacağınız.

Oğlumuzun gaz sorunu olduğunu yazmıştım galiba daha önce. Herkes oğlanlarda sık görüldüğünden, 40'ından sonra geçeceğinden bahsediyordu. Hevesle bekledik biz de zamanın geçmesini ancak değişen birşey olmadı. Oğlum hala gaz sorunu yaşıyor. Doktorumuzun verdiği Metsil damla etkili mi değil mi anlayamıyoruz. Fazla ilaç kullanımını tasvip etmiyor zaten (ben de sevmiyorum eczacı olmama rağmen). Tüm gaz giderici ilaçların birbirinin aynısı olduğunu söylüyor. Rezene çayına da pek sıcak bakmıyor, etkisi olduğunu düşünmüyormuş. Bitkilerle haşır neşir olan benim, etkili olduğu muhakkak ama bebeklerde ters etkisi mi olur acaba diye düşündüğüme göre beni bile korkutmuş adamcağız. Anne sütüne ek olarak mama vermek zorunda kalıyoruz, o mu acaba çocuğu kötü etkiliyor bilemedik bir türlü. Yavrum gaz sancısı nedeniyle sık uyanıyor, uykusu aksayınca da huzursuz oluyor, kısır döngü şeklinde devam ediyor bu durum.

Oğlan annelerine soruyorum, nedir bunun çözümü? Deneyimlerinizden faydalandırırsanız beni çok sevinirim.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Gına geldi

Televizyonda bir bisküvi reklamı gördüm bugün. Bilmem kaç yıldır bizimleymişler de onu vurgulamak için geçmişten günümüze klişe-duygu seli yaratacağını umdukları cümlelerle nostalji kokan bir reklam çekmişler. Dönem dizileri beğeniliyor ya, herhalde onlardan biz de nemalanalım dediler. Ben sevmiyorum böyle reklamları arkadaş. Bayramları iç burkmaya çalışan şeker-çikolata reklamlarından sonra bir de bunlar çıktı başımıza. 118 80 bile daha tahammül edilesi ki onlardan nefret ettiğimi daha önce ifade etmiştim. Neyse, belki de ben cinsim :)

14 Aralık 2010 Salı

Kocamdan Nutella yorumu

Dünkü yazımdan sonra kocamla sabah kahvaltı yapıyorduk. Nutella kavanozunu açarken şöyle dedi bana: " İnşallah o adam bunu yaparken yine kaşığı yalamamıştır". Çaldım ondan, ben yazdım oldu :)

13 Aralık 2010 Pazartesi

Tahin Nutella'ya karşı

Kış geldi mi annem için tahin-pekmez zamanı gelmiş demektir. Dışarıda lapa lapa yağan ve bayağı da tutmuş olan kara bakılırsa, galiba bu kış her zamankinden çok ihtiyaç duyacağız tahinin vereceği enerjiye. Ne yalan söyleyeyim, taze ekmek üzerine sürüp yemesi pek güzel olur.

Emzirme döneminde yapılan en büyük hatalardan biri süt olsun diye sürekli tatlı yemek, hoşaf vs. içmek, biliyorum. Bunların gereksiz kalori yüklemekten başka işlevi yok. Tabii bir de susatıp su içirmek. Onun yerine direkt su içmek çok daha yararlı ve olması gereken. Ama gel de bünyeye anlat bunu. Bir miktar tatlı yemeden olmuyor. Ben de dozunda bırakmaya çalışıyorum, umarım başarılı olurum.

Bugün annem Nutella alıp gelmiş sağolsun. Hamileliğim boyunca uzak durmuştum kendisinden. Benim yüzümden kocam da mahrum kalmıştı. Bugün kendisiyle birazcık hasret giderdik ama bünye tahini aradı sanki. Ya da 9 ay boyunca Nutella'dan mahrum kalınca onsuz yaşamayı öğrendi.

Neyse ne, fazla sorgulamaya gerek yok. Elimde bir dilim tahinli ekmek, yanında kakolu süt, dışarıda lapa lapa yağan kar, meleklerim sıcacık yataklarında mışıl mışıl uyuyor ve ben evimde, kocamın yanındayım, işte mutluluğun resmi bu Abidin.

11 Aralık 2010 Cumartesi

1 ayı devirdik

Vakit geçmiyor, doğuma az kaldı, nasıl olacak vs. derken 1. ayımızı 2 gün önce bitirdik (ama ben ancak yazma fırsatı buldum).

1. ayımızı bebeklerimle birlikte aşı olarak kutladık. Onlar için pek hoş olmayan bir kutlama şekli belki ama sağlıkları için gerekli. Topuk kanı alınırken ortalığı yıkan oğlum bile herhalde bu gerçeği fark ettiği için bu sefer binayı temellerinden sarsmadı neyse ki. Akşam da doktorumuza kontrole giderek o günkü sağlık turumuzu tamamladık.

Bu 1 ay resmen rüzgar gibi geçti. Artık çok daha fazla uyanık kalmama rağmen yoğunluktan zamanın nasıl geçtiğini farketmiyorum. Olsun, çok güzel şeyler yaşıyoruz, herşeye değer.

Kocamın son yazısını feci kıskandım. Sürekli elde fotoğraf makinesi dolanıyor, yakaladığı güzel pozları bana vermiyor. Şu yazısı ve koyduğu fotoğraf beni çatır çatır çatlattı mesela ama yabancı değil ne de olsa :)

Bu 2 günde başka neler mi oldu?

- Seyrettiğim yegane dizi olan Deli Saraylı anlamsız bir şekilde çat diye bitirildi. O kadar saçma sapan dizi varken bunun bitirilmesine üzüldüm açıkçası.

- Dün ilk kar yağdı Eskişehir'e. Şu anda da hala yağıyor.

- Dün doçentlik sınavımın yayın aşamasının sonucu belli oldu. Yayından geçmişim. Ocak ayı içinde sözlü sınava girmem gerekiyormuş ama zerre kadar çalışamadım. Bundan sonra da zor. Çaresiz girip kalacağım, aklımdakilerle birşeyler yapmaya çalışacağım ve eğer olmazsa sağlık olsun deyip şansımı çalışabildiğim başka bir zaman tekrar deneyeceğim. Bebeklerimin önceliği var ne de olsa, diğeri nasıl olsa olur.

- Kocam yayın aşamasından geçmemi kutlamak için bana çiçek yaptırmış sağolsun. Çok düşüncelidir, çok mutlu etti ben yine. Dün meğerse Eskişehirspor-Beşiktaş maçı varmış burada, maç öncesi trafiğe takılarak 5 dakikalık yolu yarım saatten fazla sürede kat etmek zorunda kalmış, park yeri bulamamış, o soğuk ve yağmurlu havada bilmem nerelerden yürümüş çiçekçiye sırf bunun için. Çiçekleri daha da çok sevdim şimdi.

Süt servisi saatim geldi, kaçmalıyım.

7 Aralık 2010 Salı

Ah bu çift sarmal

Sen iki ayrı kişiden bir takım özellikler al, onu eşle, bunun kopyasını yap derken orijinallerin özelliklerini taşıyan ama bambaşka bir hatta iki minik organizma yap. Ne nereden alınmış, kime benzemiş biz de merak edip duralım hamilelik boyunca. İlahi DNA, ömürsün vallahi.

Hamileliğim sırasında, özellikle de son aşamalara geldiğimizde bebeklerimizin kime benzeyeceğini merak edip duruyorduk kocamla. Tekli hamileliklerde çok iyi sonuç veren, neredeyse bebeklerin yüzünü tabak gibi gösteren 3-4 boyutlu ultrason bizde yer darlığı nedeniyle pek fazla detay veremez olmuştu. O yüzden çok merak ediyorduk kızımızla oğlumuzu. Sadece fiziksel benzerlik değildi merak ettiğimiz elbette, huylarını da çok merak ediyorduk, sürekli tahminler yürütüyorduk. Sonunda yavrularımız geldiler ve biz de aylardır merakla beklediğimiz herşeyi günbegün görür, yaşar olduk.
Kocam sağolsun, biraz bahsetmiş, özellikle bebeklerimizin yatışları hakkında bilgi vermiş, buradan bakabilirsiniz hala bakmadıysanız. Atladığı şeyi de ben yazayım dedim. Uyurkenki gamsızlık açısından bana benzeyen kızımız yorganı, battaniyeyi kafasına kadar çekerek uyuma konusunda aynen babasına benzemiş. Çoğu kez gidip kafasından çektik battaniyeyi. Her seferinde "neden bu kızı bu kadar örttün diye" diğerine sorduk. Sonradan anladık ki battaniyeyi kafasına kadar çeken kişi kızımızın ta kendisi. Oğlumuzun uykuya dalması babası gibi biraz sorunlu olabilir, ama uyurken üstünü açması, battaniyesi kafasına gelmişse sıkılması aynı ben. Ah DNA, sen nelere kadirsin, kimbilir daha ne sürprizler hazırladın bize :)

Aşağıya kızımın uyurkenki halini gösteren bir foto ekliyorum. Dikkatli bakarsanız minik eldivenli elini görebilirsiniz. :)

6 Aralık 2010 Pazartesi

İkiz babası

Akşamüstü bebeklerim uyurken ben de uyuyayım biraz diye yatmıştım. Kalkınca bloglara bakayım dedim ve harika bir sürprizle karşılaştım: kocam blog sayfasına nihayet yazı yazmış. Çok mutlu oldum, çok duygulandım. Benim kadar beğenir misiniz bilemem ama eğer okumak isterseniz yazısı burada. Eline sağlık hayatım.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Çiçeği burnunda annenin tecrübeleri

Bu aralar hayatım meme, mama, çiş, kaka ve uyku üzerine kurulu. Bir de gaz problemi var elbette. Gaz çıkarmanın büyükler için ayıp olduğu bir toplumda yaşarken bebekler yaptı mı nasıl da mutlu oluyoruz. Onlar gaz çıkardı mı yavrumun karın ağrısı geçecek, rahatlayacak diye yüzümüzde güller açıyor. Bebeklerin sindirim sistemi dışarıdaki hayata alışana kadar biraz sorun yaşayacakmışız. Erkek bebekler özellikle daha hassas oluyormuş, ki biz de şahsen görüyor ve yaşıyoruz bu durumu.

Neyse. Şu kısacık annelik hayatımdaki deneyimlerimi, gözlediklerimi vs. yazayım dedim fırsat bulmuşken.

Mesela:

Emzirme gecelikleri: Sadece hastanede giydim onları ve pek verimli kullanamadım açıkçası. Önden düğmeli klasik bir gecelik çok daha rahattı benim için.

Termos: Evde mutlaka olmalı. Mama hazırlarken kaynamış soğutulmuş su kullanmak lazım, ama çok da soğuk olmamalı tabii ki. Burada termos imdada yetişiyor. Koyuyorum içine kaynar suyu, ondan sonra gecenin bir yarısında ya da gündüz vakti oğlum mama-meme diye ağlarken kettle ile su kaynat, bekle derdi olmuyor.

Biberon termosu: Kullananlar varmış. Çeşitli yorumlar da okudum internette. Chicco'nun var mesela ama çok büyük olduğunu, çantalara sığmadığından bahsediyorlar. Ben de Kraft'ın tam termos gibi olmayan modelinden aldım. İçindeki mamayı 4 saate kadar aynı sıcaklıkta tutuyormuş ama bana pek öyle gelmedi. Evdeyken kullanmıyorum, termosumda sakladığım su daha çok işime yarıyor ama dışarıya çıkarken kullanılabilir.

Bebek bezi: Günde kaç tane harcıyoruz saymadım açıkçası. Hamileyken Migros'ta bulduğum yenidoğan bezlerinden birkaç paket almıştım. Sadece Molfix, Prima ve Evybaby vardı. Canbebe hiç yoktu, Huggies'de ise yenidoğan bezi yoktu (hala da yok, getirmiyorlar galiba.) Hangisi üstün diye sorarsanız cevabım yok. Çok sık bez değiştirdiğimiz için bu aşamada şu daha emici, bebeklerim bununla daha mutlu diyemeyeceğim. İleride, bezler daha uzun süre kalmaya başlayınca diyebilirim sanıyorum. Ama şöyle bir tüyo vereyim. Canbebenin internetten, kendi siteleri üzerinden, bez ve diğer tüm ürünlerinin satışı var. Geçenlerde oradan bez sipariş ettim. Koli bazında satış var, tek tek paket almıyorsunuz. Ben 4 tane yenidoğan bezinin olduğu bir koliyi 43.59 TL'ye aldım. 264 bez ediyor. Fiyatını karşılaştırırsanız çok ucuza geldiğini görürsünüz. Islak mendiller de aynı şekilde oldukça hesaplı. Kargo ücreti de almıyorlar. Bez kalitesinden de dediğim gibi şimdilik şikayetim yok. Göbekleri düştüğüne göre artık normal bezlere de geçebilirim. Onları da deneyince yazarım.

Pişik kremi: Doktorumuz Hametan verdi. Ama gördüm ki pişiklerin acilen geçirilmesinde Nivea, Dalin gibi pişik kremleri çok daha etkili.

Bebek telsizi: Şu aşamada lazım değil, olur mu ınu da bilmiyorum. Kızım uyandığında sessizce bekliyor, ancak çok acıkmışsa ağlıyor. Uyanmış mı diye yanına gidip bakmamız gerekiyor yani. Oğlum ise tam tersi, uyanınca gazı varsa veya açsa (kocamın tabiriyle) kendinden megafonlu sesiyle basıyor yaygarayı, duymamak mümkün değil. İleride lazım olur mu bilemem.

Süt pompası: Mutlaka olmalı. Süt artsın diye sağmak, memeleri boşaltmak lazım mutlaka. Ayrıca oğlum çok huysuzlandığında mama yerine anne sütü içsin diye de sağıyorum zaman zaman.
Medela marka almıştım, çok memnunum açıkçası.

Dezenfektan: Hastanede, koridorda her kapının yanında Actoderm marka dezenfektanlar vardı. Emzirme odasında da vardı aynından ve bebeklerimizi almadan önce ellerimizi onunla temizlememizi istiyorlardı. Biz de alt açtıktan önce ve sonra da kullanıyorduk. Sıvı bir dezenfektandı, yıkama gerektirmeyenlerden. Ama piyasada satılanlar gibi jel değildi. Hastaneden çıkınca eczanelerden aradık ama bulamadık bir türlü. Dettol sıvı sabun ile ellerimi yıkasam da nedense hastane hijyeni aklmda kaldığından mıdır nedir yeterli olmuyor gibi geliyordu. İnternet sağolsun firmasını buldum ve 2 tane 1 litrelik siparişi verdim. Bugün gelecek :)

Şimdilik aklıma gelenler bunlar.

Veeeeee günün sürprizine gelelim. Bebeklerimle tanışmaya ne dersiniz?