29 Nisan 2012 Pazar

Bir dönüm noktası

Dün bizim için bir dönüm noktasıydı. Yataklarındaki demirler nedeniyle güvenle yataklarında oynamaya bıraktığımız bebeklerimden Berke Bey demirlere tutunup aşağıya sarkmaya başladı. O zaman anladık ki demirlerin çıkma vakti gelmiş. Demirlerin çıkmasına en çok Belit Hanım sevindi, kah aşağıya indi, kah tekrar çıktı, yatağına bu kadar kolay ulaşabilmeye bayıldı ve henüz aşağıya inme konusunda sorun yaşayan kardeşine nispet yapar gibi onun yatağına da tırmanıp inmeye başladı.

Biz bu gelişmenin şaşkınlığı içindeyken ve zaman ne çabuk geçiyor diye düşünürken bir yandan da demir parmaklıksız ilk gecemiz nasıl geçecek acaba diye düşünmeden edemiyorduk. Geceye kalmadan öğleden sonra uykusundan sonra ilk vakayla karşılaştık bile. Artık birbirlerinden ayrılmak istemeyen, birisi uyandığında diğerinin yanına gidip kah yüzüne dokunarak, kah "kagiiii" diye kardeşine seslenerek kah ayakkabılarını alıp kalkıp oynamaya gelsin diye diğerinin kucağına atarak uyandırmaya çalışan bebeklerimden Belit Hanım'ı kardeşinin yatağına tırmanmış otururken, Berke Bey'i de zorla uyandırıldığı için ağlarken bulduk.

Gece nasıl olacak, nasıl yapsak, yerde yatıp çocukları kontrol mu etsek derken aklımıza parmaklığın önündeki koruyucuyu lastikle yatakların önüne germek geldi. Böylece düşmezler, düşseler bile yumuşak iniş yaparlar diye düşündük. Sonuç olarak henüz bitmeyen gecenin özeti:

- Oğlumun gecenin bir yarısı koruyucu üzerinden sarkıp yarısı yerde, yarısı yatakta yatması

- Normalde de tam ters yöne dönmek için önce kalkıp oturan sonra kendini geriye atıp, oradan da sağa veya sola dönen kızımın annem tarafından sarkarken yakalanıp tekrar yatırılması

- 3:30 gibi oğlumun ağlamasıyla fırlayıp kendisini mutfak kapısında ağlarken bulmamız

- 04:00 sularında daha 2 dakika önce yatağında mışıl mışıl uyurken görüp herhalde sorunsuz uyuyacak dediğimiz kızımızı 2 dakika sonra yüzüstü yerde yatarken bulmamız

Şimdi de aklımızda bir sürü soru var: Acaba geceleri yine çocukların odasında mı yatmaya başlasam, çift kişilik şişme yatağı şişirip odalarına mı koysam (böylece düşseler de yatağın üstüne düşerler), parmaklıkları geceleri taksak mı (bu seferde  sabah kalkınca tırmanıp düşerse - yataktan düşmesi parmaklığın üzerinden düşmesinden daha az tehlikeli sayılabilir)? Aslında alışmaları lazım biliyorum. En iyisi birkaç gece yanlarında yatmak. Onlar da zamanla alışacaktır.

Şu anda normal yatıyorlar ama bakalım sabaha kadar daha neler olacak.



24 Nisan 2012 Salı

Pazartesi şarkısı - 13

Bu haftaki şarkımız 23 Nisan Egemenlikve Çocuk Bayramı nedeniyle otomatikman Salı gününe kaydı. Bu sefer benim suçum yok yani :)

Bugünkü şarkımız bu aralar First marka sakız reklamında duyup hoşuma giden bir şarkı. Bakalım bu şarkı sizin de dikkatinizi çekmiş mi?

Black Keys söylüyor: Lonely Boy


21 Nisan 2012 Cumartesi

Veni vidi vici

Gerçi başlığa bunu yazdım ama Zile Belediyesi bu ifadenin marka tescil belgesini almış, şimdi bana da yazının bir köşesine adımızı koyun derler mi acaba?

Soranlara, merak edenlere selam olsun, tozlar, fırtınalar içinde gittim geldim. Bir sürü uçuş iptal olmuşken benimki sadece 10 dakika rötar yaptı. 15:00 uçağına binmiştim, çok da iyi olmuş, 17:55 uçağı 1.5 saat rötar yapmış ertesi gün duyduğuma göre.

Toz bulutu ne kadar feciydi, keşke telefonu salak gibi kapatmayıp uçuş moduna alsaydım da size göstermek için birkaç foto çekseydim. Sarı toz bulutu içinde feci rüzgarla hafif sarsıla sarsıla havalandık. Karanlıkta uçmak gibiydi, gerçi gece bile yıldızların parıltısı olur ama bunda sadece sarı bir toz vardı etrafta, göz gözü görmüyordu. Neyse ki uçağın radar sistemi vs. var da pilotlar nereye gittiklerini biliyorlar. Sonra bulutların üzerine çıktık, altta bembeyaz bulutlar, üstte masmavi gökyüzü, parlayan bir güneş, aynen yağmurlu havada olduğu gibiymiş yani. Arada bulutlar aralanıp da aşağıyı görmemize izin verdiğinde sapsarı toz bulutu görünüyordu, o pamuk gibi bulutların arasından ne kadar kötü göründüğünü tahmin edemezsiniz. O toz içinde olup o havayı soluduk ya, ciğerlerini yıkayası geliyor insanın.

Kıbrıs da aynı durumdaymış ama biz gidene kadar bayağı düzelmiş dediklerine göre. İndiğimizde kapalı bir hava vardı sadece, tozlar gitmişti.

Dönüşte hiç sorun olmadı. Hava güzeldi, tozlar gitmişti veya yağmur yağan yerlerde aşağıya inmişti. Bir ara türbülansa girip hafif sallandık. O sırada rüzgarın hızı kaptan pilotun dediğine göre 200 km/saat imiş. Fırtına zamanı kaç olduğunu düşünemedim bile, vay canına.

Hep yazacağım unuutuyorum, hazır fırsat varken yazayım. Esenboğa yolundaki bazı gecekondular yıkıldı, TOKİ yeni binalar yaptı duymuşsunuzdur. Şehrin girişini güzelleştirdiler yani. Çok da iyi olmuş aslında. Çankırı'da çalıştığım dönemde (fakülte öncesi) her hafta eve gelip haftabaşı geri dönerdim ve havaalanı yolundan geçerdik. O kadar kötü görünürdü ki o tepeler. Özellikle yabancıların Ankara denince ilk o manzarayla karşılaşması hoş olmuyordu cidden. Şimdi bayağı modern görünüyor.

Ama güzelleştirme yapacağız diye bir miktar da abartmışlar bence. Yol boyunca pek çok apartmanın aynı şekilde olduğunu gördüm. 2-3 bina olsa müteahhit aynıdır, aynı şekilde tasarlamıştır dış cepheyi dersiniz ama onlarca ev aynı kaplamaya sahipti. O zaman anladım durumu. Yoldaki apartmanları tek tip hale getirmeye çalışıyorlar demek ki. Kahverengi ahşap gibi kaplama, doğramalar metalik gri. Tüm apartmanlar bu şekilde. Ama sadece ön yüzler böyle olduğu için yandan görünümleri eski halleri gibi. Sanki filmler için kurulan platolardaki bina gibi görünen ama arkası boş olan karton kaplamalar gibi. Komik bir şey olmuş bence. Ya komple kaplatsalardı ya da boşverselerdi keşke. Neyse.

2 hafta önce gittiğimde Kıbrıs'a nispeten yaklaşmışken yanımızdan bir uçak geçmişti. Uçuş halindeyken hiç yanımızdan geçen uçak görmemiştim, şaşırdım bir an. O kadar hızlı geçiyordu ki normal olarak. Bizim hız 750 km/saat, onlarınki de muhtelemen aynı olunca fizik kuralları gereği daha da hızlı gibi görünüyor camdan bakarken. Çok hoşuma giden bir görüntüydü, paylaşayım dedim.

Kıbrıs'ta yaz başlamış, 2 hafta önce yeşil olan tarlalardaki otlar biçilmiş, her yer sapsarıydı. Kıbrıs'ın bitmeyen yazı başlamış olmuş anlayacağınız.

Kıbrıs'ı hala görmedim. Çarşamba akşam git, notları toparla, ertesi gün derse gir, öğlen hemen havaalanına gidip geri dön, 19:00 trenine yetişmek için koştur derken 5 seferdir gitmeme rağmen Lefkoşa merkeze inemedim bile. "Ooo, Kıbrıs'ta gezersin artık, kumarhanelere falan gidersin, Girne'ye mutlaka uğra" diyenlere duyurulur. Etrafta dolaşan taksi olmayınca Lefkoşa'ya inmek bile sorun oluyor, oysa inip ne kadar değişmiş diye görmek isterdim. En son 2004 yılında gitmiştim Kıbrıs'a. Ağbim orada oturuyordu o zaman eşiyle ve arasıra gider gezerdim. Son 8 yıldır bayağı değişmiş olmalı ama göremiyorum işte. Üniversiteyi bile ancak geçen gidişimde gezip kütüphaneye uğrayabildim.

Kıbrıs macerası gelecek yıl da devam eder mi bilmiyorum ama etmeyebilir diye bir ara en azından şehir merkezine inmem lazım. Bakalım başarabilecek miyim.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Kıbrıs yolları toz duman

Havaalanındayım, uçağa binmeyi bekliyorum. Ankara ve Eskişehir felaket durumda, rüzgar çok feci esiyor, her yer toz içinde. O kadar kötü ki pencereden dışarı baktığımda yoğun bir sis gibi toz görüyorum sadece. Yarınki bazı uçuşlar iptal edilmiş zaten. Anladığıma göre İstanbul da bu durumdaymış. Uçak şimdiden 10 dakika rötarlı kalkacakmış bakalım bu rötar daha ne kadar uzayacak. Yağmur yağsa yine iyi, bulutların üzerine çıkınca sorun olmaz ama şimdiye kadar hiç böyle bir toz bulutu içinde uçmamıştım, yukarısı ne durumda hiç fikrim yok. Haydi hayırlısı ne diyeyim :)

17 Nisan 2012 Salı

Leylekler

Leylekleri pek severim. Kilometrelerce uçabilmelerine hayranım. Her sene aynı yere gelip aynı yere yuva yapmalarına da. Ankara’da Ankamall yakınında bir bacaya yuva yapmışlardır mesela. O yoldan her geçtiğimizde yuvaya bakıp gelip gelmediklerini, geldilerse de kuluçkaya yatıp yatmadıklarını kontrol ederdik annemlerle. Artık göremiyorum tabii ki, ama boş da bırakmış değilim, annemden haberlerini alıyorum.

Geçen ay evimizin yakınlarındaki boş bir alanda bir leylek gördüm. Sürüden ayrılmış, tek başına bir kuş. Artık ne oldu, yaralı mıydı, yorgun muydu bilemem. Yağmurlardan sonra oluşan su birikintilerinin etrafında yiyecek arıyordu garibim. O birikintiler çok uzun süre kalmadığı için içinde kurbağa falan yaşamıyor tabii, nereden bilsin. Fotoğrafını çekmeye çalıştığımda yaşlı bir amca yanıma gelip Migros’tan yağlı et parçaları falan kestirip yemesi için kenarlara attığını söylemişti. Hayvan orada mı kalacak, hayvanları koruma derneğine haber versek mi, etraftaki köpekler kuşa zarar verir mi derken eve gidince bebeklerimle ilgilenince aklımdan çıkmıştı. Ertesi akşam işten eve gelirken yine oradan geçtim. Alçak irtifada uçarak uzaklaşan kuşu görünce aklıma geldi ancak. Kuş orada yiyecek olmadığını anlayıp biraz da güç toplayınca diğerlerinin yanına gidiyordu demek ki.

Uçan leylek görünce yolculuğa gidileceği inancını bilirsiniz. Ben de buna inanırım, ne zaman gördüysem de gittim. Yurtdışı seyahat ama kastettiğim. Uzak ülkelerden geliyor hayvanlar ne de olsa. En son 2007’de Graz’daki bir kongreye giderken yine bir sürü uçan leylek görmüştüm. Ertesi yıl gidip gitmeme durumumuz henüz belli olmadığında 2 kocaman ağaçta tüneyen onlarca leylek görmüş ve hiçbir yere gitmeyeceğimizi anlamıştım. Bu yüzden (yine yurtdışına kongreye gitme düşüncesine sahipken) üstüme doğru uçan bir leylek görmek çok hoşuma gitti. Geçenlerde yine hafif uçar gibi yapan bir tane gördüm. Bugünlerde ise tek gördüğüm sabah kahvaltısı arayışında sulak tarlaların içerisinde gezinen kuşlar. Kahvaltı zamanı olduğu için dikkate almıyorum. Az önce de hafif uçar gibi yapan bir kuşu ve hemen arkasında henüz havalanmamış olan eşini gördüm. Hala da gidip gitmeyeceğimiz belli değil. Ben şehirlerarası yollarda uçan leylek görmeye çalışırken kocam şehir içinde uçan bir sürü görmüş. “Seni bilmem ama ben bizim kongreye gidiyorum anlaşılan” dedi bana. Kısmet ne diyeyim J

Pazartesi şarkısı - 13

Yine yoğun bir hafta başladı. Bu yüzden pazartesi şarkısı yine gecikmeli geliyor.

Dün gece meleklerim beni hiç uyandırmadılar. Yoksa bütün gece uyumaya mı başlayacaklar artık? Haydi inşallah. Yine de kendimi çok yorgun hissediyorum. Özellikle 3 saat ders yaptıktan sonra konuşacak enerjim bile kalmadı sanki (kocam buna çok şaşıracak). Bunun yarını ve öbür günü de var. Kıbrıs'a kadar vitamin falan alıp toparlasam bari.

Bugünkü şarkımız Bon Jovi'den In these arms. Sabah gayet güzel enerji vermişti bana ama şu anda hiç bir şarkı bana ihtiyacım olan enerjiyi veremez gibi geliyor :(

13 Nisan 2012 Cuma

Kitap Kurduyum Ben'e - Çok ama çok teşekkür ederim :)

Çok geciken bir teşekkürüm var. Geçen hafta yazmalıydım ama dün kısaca bahsettiğim yoğunluk nedeniyle ancak vakit bulabildim.

Kitap Kurduyum Ben'i bilirsiniz. Bilmiyorsanız da şimdi öğreneceksiniz zaten. Kendisi bir kitap sevdalısı ve bu sevdasını başkalarına da yaymaya kararlı bir blogger. Bazı yayınevlerinin katkılarıyla kitap çekilişi yapıyor her hafta. Çok hoş bir düşünce, umarım daha çok yayınevi katkı sağlar. İlgimi çeken kitaplar olduğunda katılıyordum çekilişlerine ama henüz birşey kazanmamıştım. Geçen hafta Maxi Mui'nin günlük bilgilendirme mailinde EduKids eğitici kitap setleri hakkında bilgiler vardı. 2-3 gün önce referansla gelerek benzer ürünler satan bir bey ve eşine bayağı yüksek bir fiyatla kitap siparişi vermek zorunda kalınca mailde belirtilen uygun fiyatlar dikkatimi çekmiş, ürünleri incelemeye başlamıştım. Haydi bloglara da bakayım neler oluyor neler bitiyor derken ne göreyim, Kitap Kurduyum Ben o haftaki çekilişinde benim baktığım ürünlerden birini veriyor. Çok şaşırdım ve hemen katıldım. Hatta yorum kısmına da az önce aynı ürüne baktığımı, belki de bu sefer benim kazanacağımın işareti olduğunu yazmıştım.

Çekiliş sonucu açıklandığında Kıbrıs'taydım. Kıbrıs'a gittiğim haftalarda 1.5 gün boyunca internet bağlantım olmuyor, ancak kütüphaneye gitmem gerekiyor kesintisiz wireless bağlantı için, bunun için de fırsatım olmuyor. O yüzden perşembe günleri uçaktan iner inmez daha Havaş otobüsündeyken hemen cep telefonumdan bağlanıp ortalığı kolaçan ediyor, hızlı trene geçince de bilgisayarımı açıp hasret gideriyorum.

İşte bu mutlu haberi Havaş otobüsünde otururken aldım. Çok şaşırdım, çok sevindim. Ama hala adres bilgilerimi yollayamadım. (Allahım, bir insanın bu kadar mı işi olur? Yoksa ben mi zamanımı ayarlayamıyorum? Hayatımdan uykuyu tamamen çıkartabilirsem arayı biraz kapatabilir miyim? Bu gidişle bir yerlerde düşer bayılır mıyım?)

Neyse, sonuç olarak geciken teşekkürümü özürlerimle birlikte Kitap Kurduyum Ben'e sunuyorum. Eminim ikizlerim de bayılacak :)

12 Nisan 2012 Perşembe

Yetişemiyorum - Pazartesi şarkısı - 12

Bu aralar hiçbir şeye yetişemiyorum. Elimde not olmasına rağmen "içime sinmiyor, kendi notlarımı hazırlamalıyım" düşüncem yüzünden perişan oldum. Böyle olacağını bilseydim ne yapardım peki? Aynen şimdi yaptığımı. Yine de kendi notlarımı kendim hazırlamalıyım, başka türlüsü içime sinmezdi. Manyağım evet biliyorum. Pek çok insan "o dersin notu bende yok" diye dersi başkasına kakalamaya çalışırken ben elimde eski notlar olmasına rağmen yenilerini hazırlıyorum. Neyse, 5 hafta kaldı derslerin bitmesine, seneye daha rahatım. Gerçi seneye de bu notları biraz daha geliştirmek için İngilizce Biyoloji kitaplarından notlar çıkaracağım, o da ayrı konu (bu sene 4 tane Türkçe kitaptan toparlıyorum). Manyaklık diz boyu.

Pazartesi şarkısı çok gecikti. Perşembe günü şarkısı oldu artık kusuruma bakmayın.

Britney Spears söylüyor -Till the world ends

2 Nisan 2012 Pazartesi

Pazartesi şarkısı-11

Geçen hafta Pitbull dinleyip bu haftaya aşağıdaki şarkıyı dinlemeden başlayamazdım. Geçen yaz bebekler dahil hepimizin içini fıkır fıkır kaynatan, Survivor sayesinde hayatımıza giren bu şarkının verdiği enerjiye bayılıyorum. Don Omar Lucenzo ile birlikte söylüyor Danza Kuduro. İngilizce tercümesiyle Dance to Kuduro, bana göre ise kudurana kadar dans :)

1 Nisan 2012 Pazar

April Fools' Day

Bugün 1 Nisan ve maalesef çeşitli şakaların yapılma günü. 1 Nisan denince nedense aklıma hep yıllar önce hazırlık sınıfındayken okumuş olduğum Longman'in şu mini kitabı gelir. Başka okuyan, hatırlayan var mı ama bilmem ama ben nedense hiç unutmadım.


Dün elektriğe ve doğalgaza yapılan zamları 1 Nisan şakası olarak algılamak istiyorum. Keşke "şaka yaptık, zam falan yok, bilakis indirim var" deseler.

:(