Geçen hafta 1 günlüğüne Kıbrıs'a gitmem gerekti. İşim gücüm çok, çoğu şeye yetişemiyorum diyorsun ama Kıbrıs'a gidip geziyorsun dediniz sanki içinizden. İş gereği gittim, gezmeye değil. Bebeklerimi kocama ve anneme emanet ettim gittim. Özlemedim mi yavrularımı? Hem de nasıl ama babaları ve anneanneleri yanlarında olduğu için zerre kadar aklım kalmadı, içim rahattı bu yüzden.
Gittiğimde hava kararmıştı, birşey göremedim etrafta ama ertesi gün bir de baktım ki her yer yemyeşil, etrafta sarı sarı Brassica çiçekleri, ceketle gezinen, çizmeyi botu bizim gibi zorunluluktan değil de aksesuar olarak giyen insanlar. Kara kıştan sonra çok değişik geldi birden. Akşama uçağa atlayıp geri döndüğümde havaalanındaki soğuk hava tokat gibi çarparak hoşgeldin dedi bana. Hemen çantaki atkımı, beremi, eldivenlerimi giydim.
Ama sonuç olarak buralara bahar gelmeden ben baharın ayağına gittim. 2 hafta sonra yine gideceğim. Bu sefer kocamla birlikte gidebilsek keşke de onunla da tanıştırsam baharı :)