Geçenlerde evdeki dağınıklığımı bir nebze olsun toparlamaya, orada burada biriken kağıtları, fotoğrafları ve daha aklınıza gelebilecek her türlü ıvır zıvırı tasniflemeye çalışırken (yine başarılı olamadığımı ifade edeyim) elime 2 tane fotoğraf filmi geçti. Zamanında slayt filmi olarak çekmişim, ancak kesip slayt çerçevesine koymamışım. Aslında düşünüyorum da, en az 4 -5 film olması gerekiyordu, gerisi nerede onu da bilmiyorum. Dijital fotoğrafçılığın olmadığı (ya da en azından bizim için kullanılabilir olmadığı dönemden kalma resimler) 2001 yılına aitler. Artık bunları slayt çerçevesine koymanın bir anlamı da kalmadı, dijitale aktarmak lazım direkt. Neyse ki bizim bölümde slayt tarayıcı var. Kendisi farklı bir aparatla slayt filmlerini kesilmemiş halde de tarıyor. Hemen elimdeki 2 filmi dijital ortama aktardım ve sizler içinde de 1-2 tane resim eklemek istedim. Bu resimler Van Gölü'nde bulunan Akdamar adasından.
İlk resim tekneyle adaya yanaşırken çekildi, ya da adadan ayrılırken, hatırlamıyorum. Tarih 29 Haziran 2001. Tepelerde hala kar olduğunu görebilirsiniz. Oysa biz Van Gölü'ne yüzdük bile aynı gün. O zamanlar Van Gölü canavarı da çok popülerdi, belki bize görünür diye bekledik ama yoktu. Araziye giderken yanıma mutlaka mayo alırım, nerede denize, göle girme fırsatının çıkacağı belli olmaz, hazırlıklı olmak lazım. Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin misafirhanesinde kalıyorduk bir sürü adam, misafirhane göl kenarındaydı ama kampüste göle girilmiyordu, biz de bu emelimizi Akdamar adasında gerçekleştirdik. Hazırlıksız gelenler de ayaklarını suya sokmakla yetindi. Van Gölü sodalı bir göl biliyorsunuz, suyun kaldırma kuvvetinin az olması bir yana bastığınız taşlar o kadar kaygan ki dışarı çıkmak istiyorsanız kayıp düşerek bata çıka ilerliyorsunuz. Bir yandan da diğer düşenlere gülerek tabii. Kendimi şanslı hissediyorum oralara kadar gidip Van Gölü'nde yüzebildiğim için. Bizim mesleğin en sevdiğim yanı bu zaten. Kongreler sayesinde normalde gidip görmeyeceğiniz yerlere gidiyorsunuz. Daha sonra da bir Erzurum gezimiz var, ondan da bir ara bahsederim (fotoğrafları bulmam lazım önce).
Adanın adının Ah Tamara'dan geldiği söylenir. Hikayeyi bilirsiniz, papazın kızına bir genç aşıktır, geceleri göl kıyısında buluşurlar. Genç karşı kıyıdan sevgilisinin tuttuğu ışığa doğru yüzerek gelir. Papaz bunu anladığında bir gece feci bir fırtına varken göl kıyısına elinde lambayla gelir. Karşı kıyıdaki sevgilisi ışığı görünce fırtınaya rağmen sevgilisini görebilmek için kendini göle atıp yüzmeye başlar ancak boğulur gider. Tamara da kendisini kayalıklardan atar, o da boğulur. Başka yerler için de anlatılıyor olabilir, ama bize burası için anlattılar.
Bu resimde de Akdamar Kilisesi görülüyor. Birkaç yıl sonra restorasyon başlamıştı, geçen senelerde de bittiği hakkında gazetede haberler çıkmıştı hatırlıyorum. Son hali nasıldır bilmiyorum, yine gidip görmek lazım.
Bu da kilisenin duvarından. Bu da bahçeden bir görünüm. Kayaların üzerindeki haçları görebilirsiniz sanıyorum. Daha bir sürü resim olmalı aslında ama dediğim gibi kimbilir neredeler. Aynı gezi sırasında Doğubeyazıt'a İshak Paşa Sarayına, Van Kalesi'ne, Muradiye'ye de gitmiştik. O fotoğrafları da bulayım da eğer görmeyen varsa yurdumuzda ne güzel yerler olduğunu görebilsin. Umarım sıkılmazsınız.
3 yorum:
Ayy ayy ben şimdi Van 'ı görünce pek bi etkilendim. 4 yıl çalıştım oralarda. 94-98 arası.
Harika yerlerdi Van Kalesi ,Ada , Çarpanak , Muradiye şelalesi , Edremit ve daha bir dolu . öyle güzel anılar kaldı ki oralarda . Geçmişe dönebilsem keşke derim özlüyorum bazen.
Sağol valla anılarım çoştu :))
O zaman en kısa sürede diğer fotoğraflarımı da bulayım da iyice tazelensin anılar :)
SIKILMAM ben SIKILMam
yaz ne olur
cok gormek istiyorum dogu tarafini hic kismet olmadi belki senin resimlerine bakar gaza gelirim :)
sevgiler canim
Yorum Gönder