Azıcık vakit buldum ya, asıl yazmam gereken yaşgünü, yaz tatili vs. gibi yazılar varken oturup ondan bundan garip şeyler yazacağım, ama bu daha kısa sürecek o yüzden.
Sabah çocuklar ve kargalarla birlikte kalkmış mutfakta vakit geçirirken garip bir filme rastladık. Yıkılan Yuva adında, Cüneyt Arkın ve Filiz Akın'ın başrolde olduğu siyah beyaz bir filmdi. Başını kaçırdık ama neler olduğunu tahmin etmek zor değil. Neyse, sonuç olarak Ekrem dünyaca ünlü bir kardiyolog, evli bir oğlu var ve mutsuz. Nasıl tanıştığı bilinmez Filiz ise pavyonda çalışan bir şarkıcı ama namuslusundan herhalde. Adam Filiz'e aşık, karısından boşanmak istiyor ama bir türlü söyleyemiyor. Bir gece karısına boşanmak istediğini belirten mektup yazarken bir hastası geliyor muayenehanesine ve adam o saatte kalp krizi geçiriyor oluyor, bizimki müdahale edemeden ölüyor. Ekrem de dahiyane bir senarist sayesinde adama kendi giysilerini vs giydiriyor, arabasına bindirip arabayı muayenehanesindeki bir alkol şişesini kullanarak yakıyor (yardımcısı ileriki sahnelerde "eveti bu bizim muayenahanedeki alkol şişesi" diyebildi mesela). Yazarken benim bile içim bayıldı ama az daha dayanın. Ekrem sevgilisine koşuyor hemen (adam oğlunu falan anında unutuyor). İzmir'de yaşamaya başlıyorlar ama Ekrem'i tanıyan çıkacak diye eve kapanıyor, nedense içmeye başlıyor, Filiz pavyonda çalışmaya geri dönüyor, adam bunu pavyon sahibinden kıskanıyor, bir akşam arıza çıkarmışken payon sahibini dövüyor, adamı öldürdüm diye korkup kaçarken yolda asfalt döken işçilerin arasına dalıp katran bidonunu devirip yüzünü yakıyor. Bu arada nasıl olduysa polis Ekrem'e aslında birinin önce şantaj yaptığını sonra da öldürdüğüne hükmediyor. Bizim salak kaza öncesinde bankadan para çekerken (ölü ölü para çekiyor nasılsa) herhalde banka memuru polise haber veriyor ki, bunu tutukluyorlar. Ben ölmedim Ekrem'im diyor ama inanmıyorlar, karısı ve oğlu da yüzündeki azıcık ize rağmen tanımıyor bunu, Ekrem kendisini öldürmekten idam cezasına çarptırılıyor falan. Zaten siyah beyaz, iyice iç karartıcı derken bir de bu konu, of ki ne of.
Raskolnikov merdivenlerden inerken... Harika bir reklam olmuş. Hizmet de güzel. Telefonu kapattırmamış olsaydık bir denerdim. Beni hazırlık okuduğum yıla götürdü. Ortaokul hazırlıkta güzel yazı dersimiz vardı. Çok severdim o dersi çünkü Türkçe öğretmenimiz o bir saatlik ders boyunca herkes oturmuş yazı yazarken bir kişiyi kitap okuması için seçerdi. Bazen ben seçilirdim. Ellerimizde divitler, mürekkepler, defterlerimize onu bunu yazıp çizerken bir yandan da kitabın içinde kaybolurduk (en azından ben). Onu hatırladım şimdi. Aslında sesli kitaplardan alabilirim. Bu aralar kitap okumaya vakit bulamıyorum ama çocuklar yattıktan sonra iş yaparken dinleyebilirim belki. Bunu bir düşüneyim ben.
Metallica 30. yılını kutlamış. Vay canına diyorum. Onlardan ilk dinlediğim şarkı Fade to Black idi. Ağbim metal müzik hayranı olarak beni de etkilemişti, ben de onun dinlediklerini dinler olmuştum. O zamanlarda mp3'ler yok tabii, kasetler bile tek tük. İstediğimiz şarkıların listesini yapar müzik işiyle uğraşan dükkanlara doldurmaları için verirdik. Hey gidi günler hey, ileride çocuklarıma anlatsam inanmazlar bana muhtemelen.
Bu arada dün çıstak çıstak bir radyo kanalında zamanında dinleyip sevdiğim bazı şarkıların remixlerinin çalındığını duydum. Mesela Eurythmix'den Here comes the rain again. Yine böyle birkaç şarkı daha vardı ama şu anda ne olduklarını hatırlamıyorum. Eğer bir cover şarkının yada remixin orijinalini biliyorsanız, bilmekten de öte, o şarkının ilkçalındığı zamanları görmüşseniz yaşlanmaya başlamışsınız demektir. Vay canına dedim kendime, yaşlandın artık be kızım.
Kızım da annnneeee demeye başladı. Oğlum derken içim eriyordu zaten, şimdi iyice magma kıvamına geldi :)
Bakalım ne zaman gelebileceğim tekrar.
4 yorum:
oyy oyy gözün aydın:)) Öp annesi benim için onları...
__hahaha film harikaymış....___
denizero, tam bir kabustu, biraz depresif olsam tam intihar etmelik :)
özii, öptüm bile :)
Yorum Gönder