Çok heyecanlıyım, bebeklerimden sonra sinemaya bayağı bir ara vermiş, kırk yılda bir gider olmuştuk ama bu ara 2 haftada bir gidiyor durumdayım, harika birşey.
Kocam beni 3D Hobbit'e götürmeye söz vermişti. Lord of the Rings trilogy hayranı ve PS2'deki tüm oyunlarını bitirmiş biri olarak aslında gitmesem de olur diyordum, hatta fragmanını görünce gereksiz bile demiştim ama yine de eski sahneleri vs görerek bir nebze olsun LOTR hasretini dindirebiliriz belki diye gidelim dedik. 3D olması da ekstra bir artı elbette. Ancak film yeni geldiğinde gündüz seanslarının tümünü Türkçe dublaja ayırmışlardı, gece de biz bebekleri bırakıp gidemedik. Öyle olunca sağlık olsun diyerek Anna Karenina'ya gitmeye karar verdik. Yıllar önce İngilizce kitabını okumuştum (hem de kısaltılmamış, tuğla boyutunda olanı), filmin Sophie Marceu ve Sean Bean'li versiyonuna gitmiştim, hatta geçen senelerde Ankara Devlet Opera ve Balesi de bale olarak sergilemişti, ona da gitmiştim, çok güzel bir temsildi ayrıca belirteyim. Yani hem çok bilinen hem de benim iyi bildiğim bir konuydu, yine de gidelim dedik, bir yandan da farklı ne olabilir ki diyorduk. Ama iyi ki gitmişiz, harika bir anlatım tekniği vardı. Tiyatro sahnesi gibi çekmişler filmi, sahne geçişleri bu yüzden çok şaşırtıcı ama bir o kadar da akıcıydı. Bence editing ve sinematografi dalında Oscar ödülünü hak ediyor bu film.
Hobbit'e artık gidemeyiz, zaten yakında biter gider derken kocam sağolsun cuma günü seanslara bakmış, çoluk çocuk gidince dublajlı seansları bitmiş hepsini orijinal altyazılı yapmışlar, öyle olunca biletleri ayarlamış. Bir aksilik olmazsa bebekleri annemlere bırakıp 14:15 seansına kaçacağız.
Kasım ayında da son Bond fimi Skyfall'a gittiğimizi düşünürsek bu aralar ayda 1 filme gitmiş oluyoruz (benim tek başıma gittiğim Twilight'ı saymazsak). Normal bir çift için az bir rakam belki ama ikizleri olan bir karı koca için süper bir rakam bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder