Neyse, konuya döneyim. Timothy'nin canlandırdığı Bond'u nedense hiç sevemedim. Pierce'e ise hayran oldum. Zaten kendisini Remington Steele zamanlarından bilir ve severim, muzip gülüşüyle, gerektiğinde şahin bakışlarıyla bence çok başarılı bir Bond olmuştu. Bir daha Bond filmi çekmeyeceğini açıkladığında üzülmüştüm. Sonra yeni Bond arayışları başlamıştı. Adaylar arasında bir zenci (adını unuttum) ve Daniel Craig vardı. Zenci Bond olur mu, sarışın Bond nasıl olur diye bir sürü şey yazılıp çizilmişti. Sonunda sarışında karar kılınınca ben de Sarışın Bond olurmu, Pierce'in üzerine gül koklamam asla tribine girmiştim. Sanki film şirketi benim fikrimi soracaktı. İlk filmin çekim haberlerini takip ettim, fragmanını izledim falan ama yok dedim, ben Casino Royale'e gitmeyeceğim, Pierce'in hayalimdeki görüntüsüne ihanet edemem. Sinemaya gelince gerçekten de gitmedim. Ama kaderde gitmek varmış. (Bu kader var ya, nelere kadir, eşimle tanışma hikayemi yazsam şaşar kalırsınız :) ) Bir haftasonu Ankara'da kalmam gerekmişti. Ben de pazar günü sinemaya gideyim demiştim. Tek başına sinemaya gitmeye bayılırım. Hangi filme gidelim, hangi seans olsun derdi olmaz, karar verir direkt gider filmini izlersin. Filmleri sinemada izlemeyi severim, eve istediğin kadar iyi bir ses sistemi kur, orada izlemenin keyfi başka. Kocam sinemaya gitme sebebimin mısır yemek olduğunu söyler hep. Aldığım kilolara bakarsak gerçeklik payı var galiba ama hayır, sinemada film izlemeyi seviyorum ben. Tek başıma gülüyorum, ağlıyorum, gayet iyi vakit geçiriyorum. Yine dağıttım konuyu. Neyse, sabah ilk seansa hazırlandım gittim. Gidecek filmlere baktım, filmlerin bazılarına gitmiştim zaten, diğerleri de ilgimi çekmiyordu. Gidebileceğim sadece 2 film vardı "Sınav" ve "Casino Royale". Yeni Bond'a gıcığım ya, Sınav'a gideyim bari dedim ve gişedeki kıza "Sınav" a bir öğretmen" dedim. Biletimi aldım, içeri girdim, mısırımı aldım ve hemen yemeye başladım, salonumu ve koltuğumu buldum ve mutluluk içinde yerime yerleştim. Reklamlar başladı bitti, gelecek filmlerin fragmanları başladı. O, bu derken Casino Royale'in fragmanı başladı. Bir yerde terslik var diyorum, diğer salonda oynayan filmin fragmanı gösterilmez ki, ama herhalde adet değişti diye mısır yiyerek istemeden de olsa Craig'e bakıyorum. Fragman bu arada bir türlü bitmiyor, bariz film başlamış, işte jeneriği gösteriyorlar. O zaman yanlış filmde olduğum dank etti. Mısır yerken dalgınlıkla yanlış salona girdim herhalde, sabah erken olduğu için kimse yerimden kaldırmadı demek ki, tüh derken bilete baktım, salon no benim girdiğim salon. Ee, bu nasıl oluyor peki derken bir de filmin adına baktım ki ne göreyim, gişedeki kız bana Casino Royale filmi için bilet vermiş. "Sınav" ile "Casino Royale" in fonetik açıdan benzerliği yok, kelime sayısı bile farklı, nasıl hata yaptı anlamadım. Artık dışarı çıkıp hatayı düzelttirecek halim de yok, 10 dakika geçmiş, diğer film de çoktan başlamış, Pierce kusura bakacak belki ama oturup seyredeyim bari ne yapayım dedim. Seyrettikçe hem film hem de Craig beni sarmaya başladı, filmin sonunda adama aylarca süren önyargıma rağmen "en iyi Bond Craig Daniels" diyecek kadar hayran olarak salondan çıktım.
Adam gerçekten de çok iyiydi bence. İlk bakışta oldukça soğuk ve donuk. Pierce gibi sevimli bir çekiciliği yok, resmen haşin. Ama düşününce böyle olması daha doğal geliyor. Sonuçta kötü adamlara karşı savaşıyor olsa da Bond bir katil. İnsani duygularını arka plana atmazsa görevini yapamaz. Zaman zaman su yüzüne çıkıyor elbette ama gereğince. Yeri geldiğinde sevimli, yeri geldiğinde korkutucu. Çıkışta hemen eşime en baştan filme girişimden başlayarak ballandırarak anlattım. O kadar şevkle anlatmışım ki, detaylarını burada verdiğim yaşgünü kutlamamda bana dvd'sini almıştı.
Yeni filmini sabırsızlıkla bekliyorum. Bu da böylece bir diğer "never say never" hikayem oluyor :).
3 yorum:
To the author of this blog,I appreciate your effort in this topic.
pierce 1 numara, 2. sean. son bond bencede biraz haşin kaçmış. 007'nin o haşarı gülücüğü veya sempatikliği yok bunda... Ama zevkler ve renkler hle hle bond lar tartışılmaz. Ama en gıcık olduğum bond kesinlikle timothy dalton idi...
bu arada çok keyifli yazıyorsun seni takip etmek büyük zevk:)
Yorum Gönder