Gelelim sürprizin ikinci kısmı olan cuma akşamına.
O akşam onu bir yere yemeğe götüreceğimi biliyordu ama nereye olduğunu asla söylemedim. Rezervasyon yaptırdığım yer Kavaklıdere'de, Tahran caddesinde bulunan Schnitzel Restaurant idi. "The only Austrian in town" sloganı vardır, adı üstünde, schnitzel üzerinde uzmanlıkları var. Sonraki aşamalara geçmeden önce size bu schnitzel aşkının nereden çıktığını anlatmam lazım. 2 yıl kadar önce Avusturya'ya kongreye gitmiştik. Kongre Viyana'dan 2.5 saat uzaklıkta küçük bir şehir olan Graz'da idi. Viyana'dan tren aktarmalı olarak gidilip geliniyordu. Bizler de uçağa binmeden önce 1 gün de Viyana'da kalalım dedik. Keşke daha çok kalabilseymişiz, o bir gün bize yetmedi. Hava da feci soğuk ve yağmurluydu. Bizden sonra gidenler güneşli bir havada dolaşmış oraları, çok gıcık olmuştuk. O tek günümüzün akşamında oda arkadaşımın Viyana'da yaşayan yine eczacı olan bir arkadaşı bizi schnitzel yemeye götürmek istedi. Gideceğimiz yer Viyana'nın bir numarasıymış ve maalesef önceden rezervasyon yaptırmak iyi olurmuş. Saatlerce bekleme vardı ve bizim fazla vaktimiz olmadığından yiyemeden dönmüştük. (Bir ara Viyana ve Graz gezimin fotoğraflarını da koyayım ben, ne güzel olur.)
2 hafta kadar önce televizyonda Viyana'yı tanıtan bir gezi programı vardı. Orada bizim gidemediğimiz schnitzel restoranına gittiler ve yapım aşamalarını gösterdiler. O an tamam dedim, kocamı nereye götüreceğimi buldum. Şimdi dün akşama geri dönelim.
Kocama gideceğimiz yer hakkında hiç bilgi vermedim. Arabaya atladık, şuraya dön, buradan git diye ko-pilotluk yapmaya başladım. Akşam trafiğine rağmen Tunalı Hilmi'ye ulaşmayı başardık ancak kabus bundan sonra başladı. Ben saf saf diyordum ki "Hilton'un önünden gireriz, çok rahat gideriz". Ancak orayı bizim gidişimize göre ters yönde tek yön yapmışlar. Aynen kalakaldım, Arjantin caddesine geçiş de yoktu, yukarılardan bir yerlere çıktık, sağa dön, sola dön, o trafiğin içinde nereye gideceğimizi iyice şaşırdık. Kocam hafiften sinirlendi, "taksiyle gelseydik ya buranın trafiğine girilir mi, yolu da tam bilmiyorsun" diye söylenmeye başladı. Hilton'un ışıkları yanıyor olsa bulurduk. Sheraton ışıl ışıl ama bir türlü istediğim caddeye çıkamıyoruz. Hatta bir keresinde o caddeyi bulmuşuz ancak düz gitmek yerine sola döndürdüğüm için yine garip yerlere çıkmışız. Oysa Hilton oteli paraya kıyıp en azından HiltonSA yazısını aydınlatsa hiç problem olmayacaktı. En sonunda bulduğumuz bir yere park edip yürüyerek bulmaya karar verdik. O civarda boş park yeri bulma olasılığının sayısal loto tutturmakla aynı olduğunu bilenler bilir. İnanılmaz şekilde bir yer bulduk, kocam hafif homurdanınca köşedeki taksi durağına gideceğimiz yeri sordum. Aynen Murphy yasalarına uygun bir konuşma geçti aramızda: "Afedersiniz, Tahran caddesine nasıl gidebiliriz acaba?" Taksi şoförü: "Tahran caddesi burası. Siz nereye gidecektiniz?" Gideceğimiz yeri söyleyince 100 metre aşağıda olduğunu söylediler. Biz de yürümeye başladık. Biraz ilerleyip az önce sola döndüğümüz yeri görünce "ama bak seni doğru yere getirmişim, Hilton ışıklarını yakmadığı için düz gitmemişiz" diyerek zeytinyağı misali kıvrılarak üste çıkmaya çalıştım ama olmadı. Neyse, restoranımızı bulduk, içeri girdik. Hementtalı bir kız yanımıza gelip bizi masamıza görtürdü. Çok hoş bir yerdi. Sıcak bir atmosfer, güleryüzlü servis elemanları, harika bir servis. Nihayet kocamın yüzü gülmeye başladı. Siparişimizi verdik, Peynir tabağı, kadeh şarap ve Caesar salatımız gelene kadar zeytinyağı ve zeytin ezmesi ikramlarını getirdiler. Biraz yedikten sonra kocama yaşgününü hediyesini verdim. Bir kez daha şaşırdı çünkü hediyesini daha önce birlikte almıştık, bu ekstra hediyeden haberi yoktu. Oysa yaşgünü kutlaması hediyesiz olmaz, küçük bir şey ayrıca mutlaka verilmelidir. Ama bunu da beklemiyormuş. Çok şaşırdı ve içindekini görünce daha da bir sevindi. Çoğu erkekte olduğu gibi saat takıntısı vardır kocamda. Herhalde bizdeki ayakkabı takıntısının eşdeğeri. Kutudan çıkan saate bayıldı, fiyatını duyunca daha da şaşırdı. Mum ışığında detaylı olarak bakamadı ama olsun. Ana yemek gelince televizyonda gördüğümüz schnitzel ile aynı olduğunu görünce çok sevindim. Et schnitzel seçmiştik. Kelebek şeklinde incecik dövülmüş koskocaman bir et parçası. O kadar büyüktü ki zorla bitirdik neredeyse, hatta ben benimkinden kocama aktardım. Malum, diyetim var, fazla bozmaya gelmez. Sinirli başlayan akşamımız neyse ki güzel bitti. Ve kocam bana dedi ki: tamam sen oldun artık :)
Bir kutlama da haftaiçi yapacağız. O akşam için bir sürprizim kalmadı ama yine de birşeyler düşünmeli.
4 yorum:
herşey o kadar güzeldi ki, çok teşekkür ederim birtanem :)
Daha da güzel yaşgünlerine hayatım :) Beğenmene çok sevindim
güzel düşünülmüş bir organizasyonmuş sonuç iyi olunca daha ne olsun
GeCe, her sene çıta daha da yükseliyor, ne yapayım bilmiyorum :)
Yorum Gönder