1 Aralık 2008 Pazartesi

Haftasonum böyle geçti

Cuma günü trene atladım, kocamı almak üzere Eskişehir'e doğru yola çıktım. Benim bulunduğum vagon boş sayılırdı. En azından arkamda, önümde ve yanımda kimseler yoktu. Ben de rahatça oturdum, müzik dinlerken şarkılara eşlik ettim (ses çıkarmadan tabi, playback yapar gibi), güzel bir müzik eşliğinde beni kocama yakınlaştıran her bir kilometrenin tadını çıkardım. (Dönüş bunun tam tersi oldu haliyle). Bu fotoğraf üstte duran raftan yansıyan beni ve yayılışımı gösteriyor.

Tren Eskişehir'e rötarla geldi, İstanbul'a da. İstanbul'daki rötarı 2 saati buldu. Sürekli rötar oluyorsa, bu gecikme rötar olmaktan çıkıp, normal varış saati haline gelecek kadar rutin oluyorsa neden varış saatini ısrarla 16:38 yazarlar anlamam. Biz de ona göre ayarlayalım kendimizi de belki bu sefer rötar olmaz diye umutlanmayalım.

Bostancı'da inip kendimizi bir taksiye attık. Bahçenin yeri bilmeyenler için tam bir muamma. Bu sefer ilginç bir şoförümüz vardı. Bütün konuşmayıp dili şişenlerden diyeceğim ama muhtemelen sürekli konuşuyordur. Dikkatsiz kullanışı da cabası, az kaldı bir ara duran bir arabaya geçiriyorduk da son anda toparladı. Bir de yer tarifini bir türlü anlamadı. Hocayı aradık, kendisiyle konuşturduk ama yine anlamadı. Çamlıca sapağına giriyorsun ama yoncanın hemen dibinde bahçeyi görüyorsun dedik ama o çamlıcada otobana gireceğim ona göre parasını alırım şimdiden söyleyeyim dedi. Fesupanallah dedik, konuşması bitmedi bir türlü, kafam şişti iyice. Kocam garibim eşlik etmeyi denedi ama adam tamamen kendi dünyasında konulup durdu. En komiği de adamın herkes İstanbul'a geliyor diye şikayet etmesiydi, kendisi de Sivas'tan gelmiş oysa ki. Yolda feci bir tıkanıklığa denk geldik. Oradan buraya buradan şuraya derken Ataşehir civarında kendimizi taksiden attık ve bahçenin yerini bile bir taksi çağırdık. (Telefon numarasını saklamışım iyi ki). Bize gelen taksiye 2-3 kişi binmeye kalktı, hepsini bertaraf ederek atladık ve bahçeye gidebildik. Anladım ki İstanbul'da taksi şoförlerinin para kazanmaması mümkün değil, etrafta boş taksi yoktu neredeyse.

Cumartesi çalışmak ve bahçeyi gezmekle geçti. Daha önce bir ara bahçede içinde hindilerin, tavuk ve horozların, tavuskuşlarının ve güvercinlerin bulunduğu bir kümesin olduğunu yazmıştım. Bu tavuskuşları sağolsunlar kümesin dışına uçup dolanıyorlarmış. Kümes dediğim etrafı telle çevrili kocaman bir alan. Üstü açık olunca bunlar da çıkıp çıkıp yeni ekilen bitkilerin tadına bakıyorlarmış. Bir tanesini takip ettim fotoğrafını çektim. Ben bir ara uzaklaştığımda içeri girivermiş bile.

Akşam işi biraz erken bitirmeye çalışıp İkea'ya gitmek istedim. Daha önce 2005'te yine bir kongre için geldiğimde oda arkadaşımla gitmiştik. Tadı damağımızda kalmıştı. Ama bu sefer nedense o kadar güzel gelmedi bana. Kısa sürede gezdik bitirdik. Yandaki Meydan alışveriş merkezine de uğradık. Zaten yağmur başladığı için feci bir taksi bekleme kuyruğu vardı ve hiç taksi yoktu, istesek de geri dönemezdik. Meydan'ı sevmedim ben. Mağaza sayısı az, bir de mağazadan çıkınca ıslanma, önünü kapama, yenisine girince tekrar soyunma vs. sevmedim işte. Orada da fazla kalmayıp misafirhaneye geri döndük.

Pazar günü de erkenden yola çıkış, Bostancı'ya gidiş, trene biniş, Eskişehir'e 10 dakika, Ankara'ya 1 saat kadar rötarla geliş. Neyse ki haftasonu çabuk gelecek ve Bayram tatilinde 9 gün kadar evimde olacağım :)

Aşağıya bahçeden fotoğraflar koyuyorum. Her mevsimde ayrı güzel. Alttaki ilk fotoda lütfen çimlere basınız yazıyor bu arada, dikkatinizi çekerim.


Hiç yorum yok: