7 Aralık 2008 Pazar

Su kuyruğu

Hayatımız beklemekle geçiyor, bugünün geçmesini, yarının gelmesini bekliyoruz, yarın olunca öbür haftayı, öbür ayı ve böylece sürüp gidiyor. Mecazi anlamdaki beklemelerin yanında bir de gerçekten, bilfiil beklemeler de var. İşte onlardan birini yazacağım bugün, su kuyruğundaki beklememi.

Eskişehir'de su sayaçları genellikle kartlıdır. Ankara'daki bazı doğalgaz sayaçlarında olduğu gibi. Bunun iki avantajı var tabii, birincisi sular idaresinin su paralarını önceden tahsil etmesi, diğeri de evsahiplerinin evden çıkan kiracılarının su parasını ödemek zorunda kalmaması. Bu açıdan yararlı bir uygulama. Ama suyun bitmek üzere olduğu tatil öncesinde bir miktar güçlük çıkarmıyor da değil. Ben genelde tedbirli bir insanım, garipliklerimizin mimlendiği yazımda herşeyin yedeğinden olmalı takıntımdan bahsetmiştim. Su için de geçerli bu. Kart sayaca takılıp su miktarı aktarıldıktan sonra mutlak doldurulmalı. Buraya ilk taşındığımızda su bitip de açıkta kaldığımızdan beri bu durum böyle benim için (gerçi kartta yedek bir miktar su oluyormuş ama o zamanlar bunu bilmiyorduk tabii). Karttaki suyu sayaca aktarınca yenisini alalım dedik. Ne de olsa bayram geliyor, bu sefer tam açıkta kalırız mazallah diyerek evin yakınında bulunan su satış yerine doğru ilerledim. Cumartesi günleri 12'ye kadar açık oluyor sonra kapanıyor, bunu biliyordum ama evden 11:10'a kadar çıkamadım. 40-45 dakikada nasıl olsa işimi hallederim diye tıngır mıngır yola düştüm. Yaklaştığımda bir de baktım ki feci bir sıra. Herkes bayram öncesi su yedeklemeye gelmiş, ya da herkesin suyu aynı anda bitmiş, anlamadım. Ama önümde 50-60 kişi kesin vardı ve ben geldikten sonra arkamdaki sıra da uzamaya başladı. Resimdeki küçük mavi bina su satış yeri, öndekiler de kuyruğun bir kısmını oluşturan insanlar. Minik binanın içinde de 10 kişi kadar oluyor, durum vahim anlayacağınız. Keşke daha erken gelseydimdiye hayıflanarak çantamdan mp3 player'ımı çıkarıp müzik dinlemeye başladım. Arada kuyruktakilerin konuşmalarını da kaçırmamaya çalışıyorum tabii ki. Arkalardan yaşlı bir amca sinirlenerek söylene söylene gitti. Biz sabırla beklemeye devam ettik. Pembeli minik kızın oturduğu bankın 10-15 metre ilerisinde bir bank daha var. Oraya kadar 20 dakikada ilerledik. 11:40'da görevli içeriden çıkıp bizlere 12'de kapanacağını söyledi. Herkes hesaplamaya başladı tabii, her kişi için işlem kaç saniye sürer, kuyruktaki kişi sayısıyla çarparsak bana sıra gelir mi? Ama buna rağmen arkam dönüp baktığımda sıranın aynen durduğunu gördüm, ümitsizliğe kapılıp giden olmamıştı.

Önümdeki 4-5 kişi su konulu sohbetlerini sürdürür ve hepimiz binadan elinde makbuzuyla çıkan şanslı insanlara imrenerek bakarken çalışma süresinin uzatılabileceği haberiyle umutlandık. Saat 11:57'de binaya girmeme 2 adım birşey kalmıştı. Ha gayret, haydi biraz daha derken kendimi içeri attım. Böylece kapıyı kapatsalar da artık içerideydim. Bu kuyruk psikolojisi çok ilginç bir şey, sıraya girer girmez acaba daha fazla mı su alsam diye düşünmeye başladım. Nedense bu 4-5 gün yetmez gibi geldi, oysa alacağım miktar 1 ay rahat rahat idare eder. Demek Allah korusun bir felaket durumu olsa direkt bakkala, markete koşup makarna sırasına gireceğim.

Neyse, biz içeride dakikaları geçtim, artık saniyeleri sayarken bir telefon geldi. Hepimiz kulak kabarttık ama beklenen telefon değildi, bir arkadaşı arıyormuş meğerse. Neyse, bir kişi, bir kişi daha derken önümdeki sohbet grubundan bir teyzeye geldi sıra. "5 liralık " dedi kadın görevliye. Önümdeki adam da "abla bari 20 liralık falan al da sırada beklediğine değsin" deyince hepimiz kahkahaları koyverdik. "Tek kişiyim, ne yapayım yetiyor" dedi kadın. Ben olsam alırdım valla. Bir başkası da görevliye "nasıl ayarlıyorsunuz da hep tatil öncesi bitiyor su" dedi, sen kullanıyorsun, adam ne yapsın ki. Sıra bana geldi ve 12:01 itibariyle suyumu alıp binadan çıktım. Artık ben de içeriden elinden makbuzuyla çıkan imrenilecek grubun bir üyesiydim. Kocam merak etmiş tabii, kadın 1 saattir ortalarda yok. Elimde su kartımla içeri girip olayı anlattım. "Ya banka kuyruğunda maaş almak için bekleyen, hatta beklerken de ölüp giden yaşlılar ne yapsın" dedi. Hemen halime şükrettim.

Öğleden sonra oradan geçerken bir baktım ki hala açık ve içeride 3-5 kişi var sadece. Tüh dedim, 40 dakika boşa beklemişim. Ama benden de kötüsü görevlinin durumuydu aslında. Adam belki de ailesiyle bayram alışverişine çıkacaktı, sevgilisiyle buluşacaktı, planları bozuldu. O da mağdur bir nevi. Keşke sular idaresi durumu öngörüp ona göre nöbet planlaması yapsaydı.

Hepinize tekrar iyi bayramlar.

6 yorum:

serrose dedi ki...

Eeeee gozun aydin :)

Adsız dedi ki...

Eskisehir'i ozledim, hemde deliler gibi!
Universite yillarim ve calisma hayatimin bir kismi orada gecti. Visnelik'te ki ilgaz'lar kiz ogrenci yurdunda yasadim 4 yil. Fotografin ucundan gorunen minicik bir kare bile beni benden aldi goturdu...ne guzeldir Eskisehir... Orada olsaydim o kuyrukta senin icin seve seve bekler, hic sesimi cikarmazdim inan bana :)

mutlu bayramlar!!

özii dedi ki...

İyi bayramlar...

ferulago dedi ki...

O zaman bir ara sizin yurdun oralardan da foto çekip koyayım :)

Hepinize iyi bayramlar

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

hani kalabak suyu için tankerlerden alındığını biliyordum ama kullanım için kartla su alındığını bilmiyordum değişik bir uygulama olmuş...

ferulago dedi ki...

benim bildiğim kadarıyla 4 senedir böyle, öncesini bilmiyorum, eşime sormam lazım. Kalabak suyu da 12 litrelik damacanalarda satılıyor. Neden 12 bilmiyorum ama, Ankara'da Kalabak suyu 19 litrelik damacanalarda mesela :)