Üniversite sınavına gireceğim zaman ne yazsak ne etsek derdine düşmüştük. Fen sınıfında değildiğim matematikteydim ama matematik, fizikten ziyade biyoloji ve kimyayı severdim. Bu durumda Tıpla başlayıp diğer fenle ilgili branşların yazılacağı kesinleşmişti ama içimde doktor olma gibi bir istek yoktu. Bazılarında çok erken yaşta gelişir bu düşünce-istek. Mesela ortaokudaki bir kız arkadaşım belki de anne ve babasının da doktor olmasının etkisiyle çocuk doktoru olacağını söylerdi, kimbilir belki de olmuştur, irtibatı kaybettik. Doktor olan pek çok arkadaşım da var ama bende bir gün olsun doktor olayım, hatta şu branşı seçeyim gibi bir istek olmadı. Zamanı geldiğinde puanlarına göre önce tıplar yazıldı, sonra diş hekimlikleri sonra eczacılıklar, gerisi neydi hatırlamıyorum. Sınava çok çalıştığımı söyleyemem açıkçası, çok çalışsam tıplardan birine girerdim kesin. Ama alerjim oluşmuştu tıbba karşı.
Ailem her Türk ailesinde olduğu gibi ailede bir doktor olsun istiyordu. Yaşlanınca bize bakarsın derledi. Şaka sanırdım ben bunu. Babam asker olduğu için askeri doktor olmamı da isterlerdi hatta. Askerliğin içinde büyümüş bir kız olarak subay olma fikri hoşuma gitse de saçlarımı sürekli toplama gerekliliği, mütemadiyen üniforma giyme, şark hizmeti vs. pek cazip gelmemişti, istemiyordum. Ne istediğimi de bilmiyordum aslında. Ayrıca doktorluğun neden bu kadar büyütüldüğünü de anlamamıştım, hastaneye gittik mi işlerimiz şak diye halloluyordu, ailede doktor olsa ne olurdu olmasa ne olurdu. Ama kazın ayağı öyle değilmiş.
O zamanlarda askeri hastaneler sivillere açılmamıştı daha. Sadece acil hastaları kabul ederlerdi. Öyle randevu sistemleri yoktu ama GATA'ya gittiğimiz zaman işlerimiz kısa sürede hallolurdu. Doktorlar dahil çalışan herkes gayet güzel işini yapardı, herkes birbirine saygılıydı. Nasıl olmasınlar ki, karşındaki herkes rütbeliydi o zaman, hasta yakınları da mutlaka bir subayın yakınlarıydı. İşler askeri disiplin içinde gayet güzel işlerdi. Sivillere açık olmayınca hasta sayısı da daha azdı tabii, röntgen vs için gelecek ay gel falan olmazdı. Tüm hastaneleri böyle sanırdım ben ne bileyim. Meğer değilmiş. Yıllar sonra askeri hastaneler sivillere de açılınca herşey değişti. Doktorlarda afra tafra başladı, saygısızlık, işini umursamama diz boyu oldu, kuyruklar uzadı, o işlerin tıkır tıkır yürüdüğü disiplinli hastane biraz laçkalaştı, bozuldu. Sonrasında gerek üniversite hastanelerini, gerek devlet hastanelerini gördükçe ailemin neden doktorlukta ısrar ettiğini anladım ama geç olmuştu. Üniversite sınavında kendimi hiç zorlamadım, üzmedim, eczacılığı kazanıp derslere girmeye başlayınca da çok sevdim mesleğimi, tekrar sınava girmeyi düşünmedim. Ama şu anki durumu gördükçe keşke diyorum doktor olsaymışım. Keşke ailem bana herşeyin benim gördüğüm, yaşadığım gibi güllük gülistanlık olmadığını iyice anlatsaymış, hatta elimden tutup bir devket hastanesine götürseymiş o zaman. O zaman hastaneye gidiyorsan mutlaka bir tanıdığının olması gerektiğini, doktor olursan eğer çalıştığın hastanenin tüm imkanlarının ayağına serildiğini, aileni rahatlıkla muayene ettirdiğini, olmayacak şeylerin oldurulabildiğini anlardım. Ah keşke böyle yapsalarmış.
Bugün, rapor almak için gittiğim hastanede bunu bir kez daha anladım. Paran yoksa normal bir hastanede nitelikli hizmet alman çok zor. Doktorlara bok atmıyorum kesinlikle, atılacak olanlar var gerçi ama kastettiğim şey hasta sayısı. 1-2 dakikalık muayene süreleriyle hastalıkların yakalanabilmesi bile büyük başarı. Bunları yaşadıkça, gördükçe anladım neden doktor olunmasının gerektiğini. Muayenehanelerin durumunu gördükçe daha da hayıflandım. Hekimlere mesai sonrasında muayenede çalışma izin verilirken neden benim de aynısını yapamadığımı görünce sinirlendim. Ben de 4'ten sonra gidip eczanemi açamaz mıydım? Neden olmasındı? Neyse, konumuz bu değil.
Maalesef hastanelerimizde hastabakıcı, hademe bile olsa mutlaka bir tanıdığın olması gerekiyor. Tanıdığın doktor olursa daha da iyi tabii ki. Üstelik doktorların değişik branşlarda pek çok doktor arkadaşı oluyor, gittikleri hemen her yerde bir tanıdık bulabiliyorlar, işler benim çocukluğumda olduğu gibi şak diye halloluyor.
Ben treni kaçırdım çoktan. Ama belki bebeklerimden birisi doktor olmayı seçer. İyice anlatacağım çocuklarıma tüm bunları, doktor olursanız yaşlanınca bize bakarsınız diyeceğim :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder