26 Kasım 2012 Pazartesi

Olaylı yurtdışı kongremiz - 3 ve Pazartesi şarkısı 27

Haftasonu ev işleri açısından oldukça verimli geçti. Kocamla uzun süredir yapmamız gereken işleri hallettik, eski eşyaları elden geçirdik, yazlık kışlık ayrımı yaptık, yine bir sürü giysiyi birilerine verilmek üzere ayırdık. Bebeklerimizin küçülenlerini de tekrar elden geçirdik (daha önce Van'a da göndermiştik ama ikiz olunca çok birikiyor nasıl olsa), yetiştirme yurdundaki kardeşlere götürmek üzere güzelce tasnifledik.

Blogumdaki biriken yorumları da yayınladım, cevapladım, takip ettiklerim listeme eklemeler yaptım. Akademik açıdan verimsiz geçti ama olur öyle, hafta içi açığı kapatırım.

Gelelim yazımızın son bölümüne.

Budapeşte uçağındaydık en son. En son bilet karmaşasından sonra "demek ki Macaristan'a gelmemiz, Budapeşte'yi görmemiz gerekiyormuş" diyorduk. Hala da aynı fikirdeyim. Daha önce buraya gelen bir arkadaşımdan bir gün içinde nerelere gidebileceğimiz hakkında bilgi de almıştım ama pek olmadı, neyse.

Uçaktan indik, bavulumuzu beklemeye başladık. Bavulunu alan gitti, bant durdu. Biz aval aval etrafa bakınırken bant tekrar çalışmaya başladı. Oh neyse ki dedik ama bizim bavul yine gelmedi. Bizim gibi bekleyen birkaç kişiyle birlikte öylece kalakaldık. Çelebi Yer Hizmetlerine gidip bavulumuzun gelmediğini bildirdik. Çok sık olan birşeymiş meğerse, İstanbul'da kalmıştır, yarın sabahki uçakla yollarlar merak etmeyin dediler. Form doldurduk, kaldığımız otelin adresini yazdık ve elimizi kolumuzu sallayarak havaalanından çıkıp otelimizin yolunu tuttuk. Yapacağımız başka birşey de yoktu zaten. İnternetten takip edebileceğimiz bir adres ve numara verdiler. 

Otelimize gidip onlara da durumu anlattık. Meğer onlar da duruma aşinaymış, "gece 3'te bile geldiği oluyor, gelince sizi uyandıralım mı" diye sordular. Bunu da duyunca içimiz daha da rahatladı, bavul için endişelenmeyi bırakıp kendimizi Budapeşte gece hayatına attık.

Ertesi sabah uçağın geliş saatinden itibaren hem telefonla Çelebi yer hizmetlerini aramaya hem de internetten bakmaya başladık duruma. Ama bavulumuz sabah uçağından çıkmadı. İnternette bavulun yeri henüz bilinmemektedir gibi bir ifade de görünce iyice telaşlandık. Telaşla Budapeşte havalimanını, Türkiye'de İzmir ve İstanbul kayıp bagajı, orayı burayı ara derken bir sürü telefon görüşmesi yapmak zorunda kaldım. Nasıl olsa kart alır telefon ederiz diye yurtdışı konuşma paketi de almamıştım işin kötüsü. Bavul belki akşam uçağıyla gelir diye kendimizi avutalım dedik ama internetteki "bavulun nerede olduğu hala araştırılıyor" yazısı yüzünden midemiz bulanmaya başlamıştı. İşin kötüsü ertesi gün Graz'a gitmek üzere trene binmemiz gerekiyordu. Biz yola çıkana kadar gelmesini umut ederek kendimizi yine dışarıya attık ama kafanız başka yerdeyken bir yerleri gezip görmeye çalışmak da pek verimli olmuyor. Üstelik bir dımdızlak ortada kalma durumu vardı. Herşeyimiz bavulda kaldığı için iç çamaşırından diş macununa kadar aklınıza gelen herşeye ihtiyacımız vardı, üzerimizdeki giysiler de kirlenmeye başlamıştı. Çaresiz tarihi yerleri gezmek yerine kendimizi alışveriş yapmak için mağazalara attık. İnsan bavul gelir umudu taşıdığı için fazla birşey de almak istemiyor ama almanız da gerekiyor, çok değişik bir durum. 

Bir de süpermarket gibi birşey bulamadık Budapeşte'de. Zor bela bir yerde bulduk da akşamüstü diş macunu, diş fırçası falan alabildik. Serinleyen gece için hırka, kirlenen tişörtlerimizin yerine idare eder tişört falan derken akşamı bulduk. Bavul hala gelmemişti. Yine bir sürü telefon görüşmesi yaparak yeni adresimizi bildirip bavulumuzun Graz'a geleceğini ümit etmeye başladık.

Budapeşte kısmı neyse de Graz'da kongreye katılmam, bunun için de biraz daha turist gibi görünmeyen şeyler giymem  gerekecekti. Ama bavul akşam uçağıyla da gelmedi ve biz ertesi gün yine elimizi kolumuzu sallayarak bizi Graz, Avusturya'ya götürecek trene bindik. Durumun  tek güzelliği bizi yavaşlatacak bir bavulumuzun olmamasıydı. Graz'daki otelimizi bavul taşımak sorun olmasın diye istasyon yakınından seçmiştik, gerek yokmuş bu durumda :)

Sonuç olarak bavul Graz'a gelmeyince biz artık deodoranttan yüz kremine, iç çamaşırından kazağa, makyaj malzemesinden tıraş malzemesine, pantolondan aklınıza gelecek her türlü ıvır zıvıra kadar pek çok şey almak zorunda kaldık. En kötüsü de yanımızda reçete falan olmadığı için kocama tansiyon hapı alamadık, sadece ağrı kesici alabildik eczaneden.

5. güne girmiştik ki müjdeli haber geldi, bavulumuzu bulmuşlardı. Bir öğleden sonra otelimizde bulduk kendisini. Bu arada biz ekstra aldığımız giysiler vs için küçük bir bavul daha almıştık zaten. Graz'dan Viyana'ya iki bavulla döndük ve oradan da Türkiye'ye. (Gezip gördüklerimizi bilahare yazarım, bu yazıyı şişirmeyelim). 

Sonuç olarak alışveriş yapacaksanız engin bilgimle yardımcı olabilirim sizlere. :)

Zaten bir uçak bileti zarardaydık, bir de bunlar tuz biber oldu. Kimle konuşsak THY'nin bunu hep yaptığını, bavulumuz bulunduğu için şanslı olduğumuz söylendi. Sonuçta kabaran kredi kartı ekstresi, 370 TL gelen cep telefonu faturası ile atlatmış olduk. THY'den tazminat isteyin diye akıl verdi pek çok kişi. Zaten görüştüğüm yetkililer günlük 50  dolar verebileceklerini söylemişti ama benim yaptığım harcamayı karşılamıyordu tabii (iç çamaşırından kazağa kadar aklınıza gelecek herşeyin masrafını (üstelik yurtdışında oldukça da pahalı) 2 kişilik olarak siz hesaplayın.

Neyse ki aklıma kredi kartımın sigorta özelliği gelmişti. Miles and Smiles kartım yenilendiğinde ekinde bir kitapçık gelmişti, üşenmemiş okumuştum. Aklımda kaldığı kadarıyla bir gecikme sigortası mı ne olacaktı. Web sayfalarına girip kontrol etmiştim, platinum  kartım olduğu için (aidatı daha yüksek diye platinum'a çevirdiler diye hayıflanmıştım ben de) bagaj gecikme sigortam varmış meğerse. Saat başı 80 Euro olmak üzere en fazla 12 saate kadar ödeme yapıyorlarmış. Bu durumda 960 Euro almaya hak kazanmış oluyordum. Ama uçak biletlerinin veya otel konaklamalarının tamamının Miles and Smiles kartıyla ödenmesi gerekiyormuş. Hemen İstanbul'u arayıp durumu teyit ettirdim, ama görüştüğüm hanım bagajın mutlaka gelmesi gerektiğini ve buna ilişkin yazılı bir belge almam gerektiğin, bavul kaybolursa sigorta kapsamına girmeyeceğini ısrarla vurguladı. O yüzden bavulumun 5. gün gelişine pek sevindik. 

Türkiye'ye dönünce hemen gerekli evrakları toparlayıp sigorta şirketine yolladım, sonrasında durumu takip ettim ve en nihayetinde geçen hafta belirtilen paraya kavuştum. Şişen kredi kartımızı bir nebze olsun ferahlatabildik böylece. 

Sonuç olarak çok süründük, sefil olduk, moralimiz bozuldu ama hayır görünende şer, şer görünende hayır vardır dedik. 

Bundan sonra ne yapacağız? Bavul yine bir yerlerde kalsın da geciksin diye dua edeceğiz ve tansiyon ilaçlarımızı vs. yanımızdaki çantaya alacağız.

Siz de kredi kartınızın kapsadıklarını bir elden geçirin bence, haklarınızı vs. öğrenin.  Ne zaman nerede gerekeceği hiç belli olmaz değil mi?

Pazartesi şarkımız mutlulukla ilgili birşey olsun. REM'den Shiny Happy People 



Hiç yorum yok: