22 Kasım 2012 Perşembe

Olaylı yurtdışı kongremiz -2

Kilom hakkında hiçbir güncelleme yapamadım biliyorum. Dikkat etmediğimden değil, tartılamadığımdan. Evdeki dijital tartıma bir haller oldu. Her çıktığımda farklı birşey söylüyor, 5-10 kez çıkıp ortalama almam gerekiyor neredeyse saçma sapan şekilde. Pili bitiyor olabilir ya da çocuklar oradan oraya taşıyıp çat çut yerlere vurdukları için kafayı yemiş olabilir. Neyse, sonuç olarak yeni bir tartı aldık internetten. Yağ-su-kas oranını söyleyenlerden ve kalori hesabı yapanlardan. Ama tedarik süreci çok uzun sürdü, ben de bu yüzden aksattım. Bu aralar gelir ben de kendimi bilmeye başlarım sanıyorum.

Gelelim yazı dizimin ikincisine. En son aklımıza birşey geldi demiştim. Madem Viyana'ya birlikte gidemiyoruz, o zaman birlikte gidebileceğimiz ve Viyana'ya yakın olan bir yere gidelim, oradan trenle geçelim dedik. Bratislava en yakın yerdi ama THY uçuşu yoktu. Biz de Budapeşte'de karar kılıp hemen bilet araştırmaya başladık. Hatta ben diyordum ki nasıl olsa benim biletim var, İzmir'den İstanbul'a giderim bu biletle. İstanbul'dan Viyana uçağına binmem, onun yerine Budapeşte'ye tek bilet alırım, dönüşte de normal planımızda olduğu gibi Viyana'dan binerim. Hem o biletim tamamen yanmayacaktı, hem de daha az zararla kapatabilecektim. Öncesinde dilim yandığı için bu sefer müşteri temsilcisine danışayım dedim - iyi ki de demişim. Eğer biletimle Viyana'ya gitmezsem off-load durumuna düşüyormuşum, sistem Viyana'ya giden uçakta olmadığım için dönüş uçağına binmeme izin vermiyormuş. Viyana'ya başka şekilde ulaşmam önemli değilmiş, bilet kuralları gereği durum böyleyken böyleymiş. Elim bir kez daha böğrümde kaldı resmen. Kocam da "eehhhh, yeter ama, yak o bileti boşver gitsin, al yeni bilet Budapeş'te üzerinden" dedi. Bu sefer de kocama refakatçi bileti bulamadım yine. Artık iyice içim şişmişken bari kendime ücretsiz bilet almaya çalışayım dedim. Son durum itibariyle yaktığım biletin İzmir-İstanbul bağlantısını kullandım, gerisini boşverdik, İst-Budapeşte için yeni bir bilet aldım, dönüşümü de Viyana'dan ücretsiz biletle (vergi ödeyerek) ayarladım. Neyse ki Budapeşte biletleri daha ucuzdu ve dönüşte de kampanya vardı (yine iade edilemeyen bilet olarak). Bu sefer kesin gideceğiz diye aldım iadesiz bileti, olsun varsın artık dedim. Yine de olabilecek en az zararla kapatırız belki durumu diye sevindim. Budapeşte'den Graz'a tren bileti aldım. Hayatım hızlı trende geçiyor zaten, burada da hızlı trene binecektik, ne güzeldi. Artık gitmeye hazırdık.

Arabaya atlayıp çocukları Dikili'ye annemlere bıraktık. Denize gireceğiz diye kafaya koymuştuk, şansımıza çok soğuktu ama yine de girdik. Ertesi gün ağbim bizi Aliağa metro durağına bıraktı, oradan havaalanına geçtik, yurtdışı çıkış harçlarımızı yatırıp biletlerimizi bastırdık. Benim Viyana uçuşunu iptal edip Budapeşte'ye çevirdiler. Bavulumuzu yollayıp yanımıza sadece fotoğraf makinesi çantamızı ve posterlerimizin olduğu bazukayı alıp uçağa bindik. 

Atatürk Havalimanındaki free shop'u bilirsiniz, Ankara'nın esamesi okunmaz onun yanında. Oh oh oh, uçak saatine kadar gezer dolaşırız, kocama yıllardır ballandıra ballandıra anlatırdım, nihayet gösterme imkanım da olacak derken bir türlü İstanbul'a inemedik. Tören uçuşları varmış (ne töreniyse artık, 30 Ağustos olsa anlarım), iniş için sıra bekliyormuşuz. Tekirdağ taraflarında tur ata ata bir hal olduk, nihayet Budapeşte uçağının kalkışına kısa bir süre kala inebildik. Free shop gezintisi de yalan oldu tabii. Uçağa binmek üzere otobüse bindiğimizde hala vaktimizi harcadıkları, bizi free shop'tan mahrum ettikleri için somurtuyordum.

Keşke tek derdimiz bu olsaydı. Daha çekeceğimiz varmış :)

3. ve son yazıda buluşalım

2 yorum:

deniz dedi ki...

Ne kadar çetrefilli olmuş.Ben gitmekten vazgeçerdim...

ferulago dedi ki...

denizciğim, ısrar ettim gittim, fena da olmadı sanki ama dur daha bitmedi başımıza gelenler :)