16 Aralık 2008 Salı

Bugün

Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımın Doçentlik sınavı vardı. Sınav Ankara'da olduğu için ben de izin alıp yanına gidebildim. Doçentlik sınavları genellikle yedek jürinin bulunduğu fakültede yapılır, başka bir seçim kriteri var mı bilmiyorum açıkçası. Bu yüzden herhangi bir fakültede, herhangi bir şehirde olabiliyor. dediğim gibi şansımıza Ankara'daydı, ben de böylece gidebildim. Canım arkadaşım çok heyecanlıydı. 3 kişi girdiler, o 2. kişi olarak girdi. Beklemek ne zor anlatamam. Biz bile heyecanlıydık, o kimbilir ne haldeydi. Gece rüyama bile girdi hatta. Rüyamda sınava girmiş çıkmıştı, yemek yemeye başlamıştık öğlen, bu arada jüri üyelerinden biri evrakları imzalamam lazım diye koşarak odaya giriyordu, rüyamda sınavı geçiyordu ama etkilenmemesi için söylemedim ona, yarın söylerim artık. 2 saatten biraz fazla içeride kaldı. O içeride biz dışarıda öldük öldük dirildik ama sonunda emeklerinin karşılığını aldı. Akademik hayatın en önemli aşamalarından biri bu sınav, başvurudan itibaren 1 yıl boyunca (yayından dönerseniz eğer daha da fazla) hayatınızın hiçbir anlamı olmaması, sürekli ders çalışmak ve sürekli de birşeylerin eksik gibi gelmesi demek. Sonunda mutlu sona ulaşmak, tüm o emeğin karşılığını almak harika birşey ama o 2 saatlik performansın hayatınıza yön vermesi de bir o kadar acı. Heyecan olur, hastalık olur, herşey olur, çok iyi bildiğiniz birşey o an aklınıza gelmez, olur da olur işte. Bir başka bölümden bir arkadaş maalesef başarılı olamadı. Bilmediğinden, çalışmadığından kesinlikle değil. O kadar çok çalıştı, o kadar emek harcadı ama olmadı işte. Maalesef 1 yıl sonraya kaldı onun için doçent ünvanını almak. İşin kötüsü bu bir yıl sadece onu değil, ailesini de etkileyecek. Bugün hüznü ve mutluluğu bir arada yaşadım, arkadaşım için sevinirken, diğer arkadaşım için üzüldüm, diğeri için sevindiğim için kendimi suçlu hissettim. Ve herşeyden önce de hem gözüm korktu, hem de ben de gireyim artık diye düşündüm. Darısı bana ve kocama artık, umarım biz de sınavdan o cübbeyi giyerek çıkabiliriz. Canım arkadaşım, tekrar kutluyorum seni.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

o sinavin nasil stresli oldugunu tahmin edebiliyorum. Arkadasini tebrik ederim!! Darisi senin basina! {daha cok var ama benim ve Ozy'ninde basina :) }

Burada docentlik icin "tenure track" denilen bir surec var. Bolum calismalarini yakindan takip edip bolume ne kadar proje aldigin, ne kadar yayin yaptigin, okula projelerle ne kadar para getirdigin gibi kriterlere bakarak docentlik unvanini veriyor. Yani oyle iki saatlik bir sinav-olmadi seneye gibi bir durum yok. Mesela gecenlerde matematik bolumunden cok yakin bir arkadasim 31 yasinda tenure'unu aldi, sebebi de bolume nsf'ten yuklu miktarda proje parasi getirmesi. Sosyal bilimlerde ise mutlaka basilmis bir kitabinin olmasi lazim tenure icin. Sen ne dusunuyorsun bilmiyorum ama bence bu sistem iki saatlik sinav sisteminden daha cok tesvik edici-hirslandirici.

ferulago dedi ki...

Kesinlikle daha teşvik edici ve daha adil. Ben sözlü sınavlarda çok heyecanlanırım mesela, adımı bile unutacak hale geliyorum, ne yaparım bilemiyorum.

Darısı hepimize o zaman :)

GeCe dedi ki...

akademisyen blogcular da varmış tanıdığıma memnun oldum, yorumunuz için teşekkür ederim, doçentlik konusunda darısı başımıza diyeceğim ama şimdilik o kadar ilerisini düşünemiyorum bile.

ferulago dedi ki...

Sevgili Gece, kadro sorununuz umarım halledilir, doktora sonrasında zaman o kadar çabuk geçiyor ki doentlik zamanı ne zaman gelmiş insan anlamıyor bile :)

Haydins dedi ki...

Arkadasini tebrik ederim ve darisi senin ve esinin basina derim..