2 Nisan 2009 Perşembe

Salı gününden kalan bir yazı

Salı günü hava harikaydı hatırlarsınız. Hele bugünkü karanlık, puslu havayla ve arada sırada duyulan gökgürültüleriyle karşılaştırırsanız tam bir bahar havasıydı. Sabah diyetisyen radvuma gitmeye çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü gidemedim. Her gün en fazla 20 dakikada aldığım ev-okul mesafesini bu sefer ancak 1 saat 10 dakikada alabildim. Randevuma oldukça geç kalmıştım bu yüzden haftaya ertelemek zorunda kaldım. Gecikmenin sebebi yolların feci halde kalabalık oluşuydu, bunun nedeni de bildiniz, Salı günü yapılan cenaze töreni. İnanılmaz bir trafik vardı. AKM'nin orası otobüs doluydu. Gelenler Kocatepe Camiine gitmek için Tandoğan üzerinden Maltepe'ye yürümeye kalkışınca trafik iyice karıştı. Cenaze Gazi Tıp morgunda olduğu için Tandoğan'dan Beşevler'e gidiş geliş yolu tamamen kapalıydı. O trafikte hastaneye yetişmek zorunda olan yoktu umarım. Bırak normal bir aracı, ambulansa yol vermenin bile imkanı yoktu.
Bu keşmekeş trafik nedeniyle arabadan inip yolun bir kısmında yürümek zorunda kaldım. Kendimi yormamak için yavaş yavaş yürüdüğüm için de fakülteye bir hayli geciktim. Neyse. Ertesi gün AKM'nin önünden geçerken felaket bir manzarayla karşılaştım. Çimlerin üzerinde yüzlerce torba, pet şişe, çöp vardı. Keşke liderlerini uğurlamak için gelenler çevreye de bir miktar duyarlı olabilseydiler ve çöplerini uygun bir yerde, torbalar içinde toplayabilselerdi.

Öğleden sonra iğnemi olmak için fakülteden çıktım. Güzel havalarda dışarı çıkmanın tek bir kötü yanı var bilirsiniz: işe geri dönmek. Turgut Reis caddesinden (daha önce Ankara'daki en sevdiğim caddelerden biri olduğunu yazmıştım) geçerken ışıl ışıl güneşli bir hava ve çiçekli ağaçları görünce herşeyi boşverip yürüyüp gitsem diye düşündüm ama heyhat, 3 ayı bitirdikten sonraya erteledim. Bir binanın önündeki ağacın resmini çekmeden edemedim. Bu ağaçları çok severim. Rosaceae familyasından erik, badem, kiraz vs. bahsettiklerim. En sevdiğim yanları da ağaçların dallarının, sürgünlerinin koyu renkli oluşu ve bu koyu renge tezat olarak cıvıl cıvıl beyaz, pembe renkli çiçekler vermeleri. Yaprakları çiçeklerin döllenmesinden sonra çıkardıkları için sanki ortada kuru, cansız bir ağaç ve onun üzerine bir ressamın kondurduğu minik çiçekler var. Her biri ince ince işlenmiş bir tablo gibi, insan gözünü alamıyor. Her yerde görüyorsunuz onları ama yine de bir fotoğraflarını koymak istedim. İçimi ısıtan mucizeler bunlar. Bugün yağan yağmurla birlikte petallerinin bir kısmı döküldü. Yarınki yağmurlarla daha fazla dökülecek, rüzgar çıkınca her biri bir yere savrulacak, meyveler oluşmaya, yapraklar çıkmaya başlayınca bu güzellikleri kalmayacak ve ben onları tekrar görmek için gelecek baharı bekleyecek ve umarım bu sefer ağaçlarımın çiçek açışını bebeğimle birlikte dolaşarak kutlayacağım.

4 yorum:

Opal dedi ki...

ahhh su doga ne guzel di mi Ferulago.. minnacik bi cicegi bile insani alip goturuyo. Ankara'da yasamak gittikce daha mi zorlasiyor yoksa kolaylastirmak adina yapilanlar bir ise mi yaramiyor? bunu anlayamiyorum??

ferulago dedi ki...

Opalcim hayat sadece Ankara'da değil, her yerde zor artık. Sürekli olumsuz yanlarını görürsek daha da zorlaşıyor. Onun gün içinde minik sürpizlerle karşılaşmak, güzel şeyler görmeye çalışmak, güzellikleri görmeyi seçmek gerek :) A keşke burda da deniz olsaydı, istediğim zaman girebilseydim, su tüm olumsuzlukları alır götürürdü mesela :)

Nazpek dedi ki...

Merhaba
Ankaranın ilkbaharını bende çok severim.Biranda oralara gittim sanki

ferulago dedi ki...

nazpek, o zaman fırsat bulduğumda daha çok resim çekeyim de iyice dolaştırayım Ankara'da :)